Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

Iyi insan olmanın yolu, güzel ahlaktan geçer…



Iyi insan olmanın yolu, güzel ahlaktan geçer…
Bir zamanlar doğru ile yanlışı, helal ile haramı, saygı ile saygısızlığı, terbiye ile terbiyesizliği, inaçlı ile inançsızı, büyük ile küçüğü, vesayre bu kavramları birbirinden ayırmak mümkündü. Fakat gelinen nokta da, akla karayı birbirinden ayırmak pek de zor. Insanların çoğu, kuzu postuna bürünmüş birer kurt olmuşlardır. Yani kimin kuzu, kimin kurt olduğu belli değildir. Allah’tan bu iki yüzlüler, bir o kadar da sabırsızdırlar ki kendi kendilerini erken ele veriyorlar. Böylece zarar azamiye inmiş oluyor. 

Günümüzde ki mantık, günlük ve yüzeysel yaşam mantığı olduğu için geleceğe, yatırım yapma gereği duyulmamaktadır. Gençler Dünyamızın geleceğidirler anlayışı, ikinci plana ve bireysel-kişisel menfaatlar ise, birinci sıraya oturmuştur. Bizce bunun nedeni insanlar yanlızlık içine düşmüş olmaları, sorunların yoğunluğu, sürekli koşturmaca bir yaşam şartlariyle karşı karşıya kalmalarındandır. Eskide oduğu gibi muhabetlerden, öğüt nasihatlardan, büyüğün tecrübesinden faydalanmak yok denilecek kadar eser kalmamıştır. Insanlık alemine, doğaya, diğer canlı varlıklara karşı var olan sorumluluklar gerektiği gibi yerine getirilmektedir. Buda suni yani yapmacık, yüzeysel bir yaşam anlayışı hakim olmasından kaynaklanmaktadır. 

Diğer tarafta sevindirici olan ise, çoğu insanların bu gidişten rahatsız olduklarını ve bu gidişe, dur demek için bireysel de olsa mükembel bir çaba vardır. Zalim ile mazlum, zengin ile fakir, cahil ile alim, kamil ile ham insan arasındaki denge seviyesini koruduğu veya buna yakın olduğu müdetçe bizlerin umutsuzluğa kalpılmamız doğru olmaz tam tersine geleceğe umutla bakmak zorundayız. Bu umudun yaşaya bilmesi için, gerktiğinden de fazla çaba harçamalıyız. Buda, insanca yaşamak isteyen her bireyin yerine getirmesi gereken sorumluluğudur. 

Bir örnek vermek gerekirse…
Tarihin birinde sabahleyin deniz sahiline giderken, açayıp bir çöp yığınıyla karşılaştım ve bu manzara, ister istemez beni rahatsız etmişti. Benim gibi o sahilde güneşlenmeye, yüzmeye, dinlenmeye gelen, kümeler halinde oturmuş güzel muhabetli insanlar vardı. Avrupa’da çöpü çöp kutusuna atma anlayışı bilinç altına yerleşmiş ya veya bunu kurallar gereği yerine getirdiğim için, zamanla temiz çevre bilinci de eklenince bu anlayışı her gittiğim yerde uygularım. Uzatmayayım mevzuyu. Çöpleri toplayıp elimdeki poşete koyarken orada bulunan bazı beyler, kardeşim bu ülkeyi senmi çöpten kurtaraçaksın? Sorusuna cevaben eğer insanların çoğu, sizin gibi düşünmezse burası çöpalanına dönüşmez dedim. Ve o bey de bana hadi sana kolay gelsin diye cevap Verdi.  

Bir kaç gün sonra baktım ki, bir çok yaşlı beylerin elinde poşet çöp topluyorlar ve bir yandan da ne çahil milletiz, bu güzelliğin kıymetini bilmiyoruz, bu mantıkla Avrupa birliğine girmek istiyoruz. Tabii ki bizi içlerine almazlar, böylesine bir söyleyişler ve tepkilere de şahit oldum. Şunu demek istiyorum. Aslında herkes, işin bilincinde fakat “bananecilik” anlayışı yapacağını yapıyor. 

Duruş- kişilik…
Eğer bizler örnek olmak istiyorsak, temiz Dünya, temiz insan anlayışını yaşatmak istiyorsak bazende bedel ödemek zorundayız. Tıpkı Imam Hüseyin gibi, Halac-ı Mansur gibi, Pir Sultan ve Nesimiler gibi. Eğer Imam Hüseyin, Kerbela’da insanlık onuru için Ehli Beyt’iyle o bedeli ödememiş olsalardı bizler bu mantığa, bu fikire sahip olamazdık. Bizi bu matığa, bu duruşa sahip eden Muhammed Ali felsefesi ve onların ahlak anlayışıdır.  

Her birimiz birer Pir Sultan, Halac-ı Mansur, Şah Ismail Hatayi olamazmıyız? Elbette ki olabiliriz. Ancak onlar gibi, duruşlu olursak oluruz. Bir tek Alevilikte şahit olduğumuz ”Dört Kapı Kırk Makam” ahlak kurallarına göre yaşarsak birer Pir Sultan olabiliriz. Her yaptığımız iş herkes tarafından beyenilir, takdir görür anlayışı da gerçek dışıdır. Elbette ki, birilerin hoşuna gitmeyebilir, iş olsun, laf olsun diye karşı çıkabilirler, bağırıp çağırabilirler fakat onlar dahi doğru olanı, eninde sonunda kabul edeçeklerdir. Çünkü onlarla aynı geminin içindeyiz. Bu gemi batarsa, onlarda öleceklerini çok iyi biliyorlar.  

Saygılı olmak…
Insanlar, kendine laik gördüğü veya görmediği tarzda yaşama hakkına elbetteki sahiptirler. Ancak yaşamanın da kuralları vardır ve bu krallar; Kişinin kendine karşı sorumluluğu vardır, topluma karşı sorumluluğu vardır, devlete karşı sorumluluğu vardır, çevreye karşı sorumluluğu vardır, doğaya ve doğada ki cümle canlı veya cansız nesnelere karşı sorumluluğu vardır.  

Kişinin şahsınıza ait olan bir şeyi istediği gibi kullanabilir fakat topluma, yani bir başkasına ait olan bir şeyle istediği gibi davranamaz. Benim, bizim, bizlerin buda şu demektir: Aile, toplum ve devlet. Kişi evlenir aile olur, aile oluşur toplum olur, toplum oluşur devlet olur.  

Yorganına göre ayağını uzat, Ata sözünden yola çıkacak olursak Hak ve Hukuk anlayşına sadık kalmak lazım. Herkes sınırını, hududunu bilsin ki kişinin kendi düzeni, aile düzeni, toplum düzeni ve Dünya düzeni bozulmasın. 

Emeğe saygı…
Yukarda da söylediğimiz gibi, akla karayı ayırmak hakkatten zor. Bu deyim, emek içinde geçerlidir. Her yazılan cizilen, bir emek olduğuna göre, insanınların emek anlayışı ne olmalıdır? Emek deyince neyi nasıl anlıyoruz? Işte bunlar gibi, bir çok soru işaretleriyle karşı karşıya kalmaktayız.  

Artık çok dikatli ve titiz olmak gerekir ki kimsenin, hakkına tecavüz etmeyelim ve kimsenin hakkını da yemeliyem. Bizim emek anlayışımız; Yapılan bir çalışmada, beyin yormak, bilek yormak, zaman harcamak, araştırmak, incelemek, fikir alış verişinde bulunmak gibi uğraşlar vardır. Bu çalışmanın sonunda topluma yönelik bir yardımlaşma, paylaşma, dayanışma varsa, bu çalışma içerisinde yanlışlıklar veya eksikliklerin olmasına rağmen o emeğe sayğı duymak gerekir. Iyi niyetlen o çalışmayı destekleyip yanlış ve eksiksiz hale getirmek olmalıdır. Aksi takdirde gırgır olsun, çeşit olsun, laf olsun torba dolsun anlayışı gibi uğraşların emekle bağdaşmadığı için saygı duymanın yanlış olduğuna inanıyorum. Zıdına yanlışı desteklemek, inadına yanlışa gitmek, olgun insan zekasıyla bağdaşmaz. 

Iyi bir ahlak sahibi olmak…
Insana, emeğe, doğaya, canlı varlıklara, vs. saygılı olmak için iyi bir ahlaka sahip olmak gerekir.  

Yukarda belirtilen tüm bu ilkelere sahip olabilmek için yani iyi insan olma sıfatlarından biri de, iyi ve güzel bir ahlaka sahip olmaktır. Çünkü güzel ahlak insanın, iyi bir insan olduğunu belirleyen o güzel sıfatlardan biridir. Dolaysıyla insan olmanın yolu, güzel ahlaktan geçer. 

 Hz.Muhammed Mustafa buyurur ki: “Güzel ahlak dostluğu sağlamlaştırır. Güler yüzlülük, kini giderir. En iyileriniz halkla kolayca ısınabilen güzel ahlak sahibi olan kimselerdir” buyurmuştur. 

Hz.Muhammed Mustafa’nın bu güzel tarifinden yola çıkarak, insanların birbirleriyle kolayca anlaşabilmesi/kaynaşabilmesi için, güzel ahlakın hangi özeliklerine sahip olmalıyız: Gönül genişliği, tahamüllü olmak, affetmek, bağışlayıcı olmak, güler yüzlü olmak, insaflı olmak,  merhametli olmak, yardım sever olmak, paylaşımcı olmak, iyi geçinmek, başkalarına yük olmamak, haddini bilmek, kırıcı olmamak, insan hakkına saygılı olmak, muhabbetli olmak, fırsatçı olmamak, dil-din-ırk ayrımı yapmamak, vs. vs. 

Gönül genişliği, bakış açımızın geniş ve gerekli kapasiteye sahip olması. Insanlardan bazıları çok sabırsız, bazı şeylerden rahatsız olduklarında yani bir eziyet, bir zarar gördüklerinde, baskı, sıkıntı altında kaldıklarında, bekletileri yerine gelmediği zaman sinirlenirler, öfkelenirler ve kabalaşırlar. Işte sabırlı, geniş, dayanaklı olan bir kimse, insanlarla geçine bilir. 

Tahammül ve dayanak bizzat kendisi, insan için taraftar ve destek meydana getirir. Dolayısıyla sinirlenmemek, dayanıklık göstermek, kızmamak, bu kapasiteye sahip olmanın ürünüdür. 

Toplum içinde söz sahibi olmak, toplum kazanmanın, dost kazanmanın yolu güler yüzlü ve samimiyetten ibarettir. Dost kaybetmenin sebeplerinden biri, asık suratlı ve kaba hareketlerdendir. Bazen de insan, birtakım beklentilerle arkadaşını, dostunu zor durumda bırakıp sıkıntıya sokabilir. Bunların yaşanmaması için, akıl ve mantık içinde hareket edip haddimizi aşmadan insanlarla olabileçek veya yapılabilecek durumları göz önünde tutup hareket etmeliyiz.  

Gereğinden fazla samimi, içli dışlı olmuş ve birbirinin sırlarından haberdar olurlar. Daha sonraları aralarında bir sorun çıktığı zaman, bildikleri o sırları birbirlerinin aleyhine koz olarak kullanırlar. Bunun sonucunda ise, telafisi zor olan zararlar verilmiş olur. Dolayısıyla dostluk ve samimiyetlerin yerini düşmanlıklar almış olur. Bunların olmaması için, sevgi ve saygının sınırları belli olmalı ki, arkadaşlık bağları daha da pekişsin. 

Hakkımız olmıyan birşeyi, bazı fırsatçılıkla elde etmek insanlığa ve insanlık ilkelerine ters düşmektedir. Insanları zan altında bırakıp, yaptığı iyilikle kendine mecbur bırakmak insanlık onuruna ters düştüğü gibi aynı zamanda da özgür iradeye müdahale etmiş oluruz. 

Alevi edep erkanında, 72 milleti bir nazarda görmek vardır. Insanları inancından, renginden, dilinden dolayı hor görmek, hakir görmek insanlığın ayıbıdır. Sevmeyip hoşlanmadığımız şeyleri, başkalarına yapmanın insanlık felsefesinde yeri yoktur. 

Dost ve arkadaşlarımızla öyle geçinmeliyiz ki, bizimle bir olup paylaşma arzularında olsunlar. Dostluklar ve arkadaşlıklar için, Şahı Merdan Ali; “Insanlarla, öldüğünüzde arkanızda ağlıyacak, yaşadığınızda ise, sizi özliyecek bir şekilde geçinin.” buyurmaktadır.  

Peki bu güzel ahlakı kazanmamıza, dostluk, arkadaşlık ortamına engel olan ve bozan etkenler hangileridir?
Bu etkenler; Benlik, kibirlik, kendini beyenmişlik, göstermelik, çekememezlik, kıskançlık, münafıklık, yalan, şüphe, iftira, hile, cimrilik, vs. vs. 

Insanların en büyük düşmanı, kendi nefsidir. Alevi felsefesinde, nefsini yenmek ancak Dört Kapı Kırk Makam’dan geçmekle olur. Ölmeden önce ölmek gibi. Burdaki ölmeden önce ölmenin manası, kendi nefsini öldürmektir. Tüm kötülüklerden, alışkanlıklardan, kötü huylardan arınmak Dört Kapı Kırk Makam aşamalarından geçmekle mümkündür.  

Dört kapının dördünde de, edep erkan vardır. Insanoğlu hangi kapıya varırsa varsın, kendisinden edep erkan sorulur. Edep erkan, aynı zamanda eğitim demektir. Bu kapılardan aldığı eğitimle, tüm kötülüklerde arınır ve pak olur. Dolayısıyla islam dini de, iyi ahlak üzerine kurulmuştur. Hz.Muhammed Mustafa; “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Ilim dileyen, kapıya gelsin” buyurmuştur. 

Hz.Muhammed Mustafa’nın bu hadisinden yola çıkarak, üstün ahlaki değerlere yan Eline Diline Beline sahip olan fertlerden oluşan toplumlar iyi ahlaklı olur. Bu gibi toplumlarda sevgi, barış, hoşgörü, birlik beraberlik, paylaşma gibi insani ilkeler vardır. Benlik, kibirlik, beyenmişlik, göstermelik, çekememezlik, kıskançlık, münafıklık, yalan, şüphe, iftira, hile, cimriliklerin yeri yoktur. 

Rıza şehri düşüncesinde olduğu gibi, her kes hak hukuk çerçevesi doğrultusunda kendi görev ve hizmetini bilir. Kaldı ki, bu gibi toplumların fertleri bir birine karşı, sevgi saygı içinde merhametli ve barışcıl, engin gönüllü olurlar. Haksızlığa, zulüme, kötülüğe, düzenbazlığa, yetim hakkı yemeye, vs. göz yummazlar. Iyi ve temiz toplum için, iyiliklerin yayılmasına, hukuk ve adeletin sağlanmasına hizmet ederler. Imam Muhammed Bakır, yol kardeşliği için; “Mümin müminin kardeşidir, mümin kendi kardeşine ne küfür eder, ne ondan bir şey esirger ve ne de onun hakkında su-i zanda bulunur” buyurmuştur. 

Ilmin önemi hakkında söylenmiş önemli notlar…
* Hz.Muhammed Mustafa, “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Ilim dileyen kapıya gelsin” buyurmuştur.
* Şahı Merdan Ali, „Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum“ ve Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin buyurmuştur.
* Pir Hünkar, “Ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır“ buyurmuştur. 

Şahı Merdan Ali’nin, çocuklarınızı çağa göre yetiştirin uyarıcı ve eğitici sözünden ilham alan Alevi yol Uluları, din önderleri yani Mürşid, Pir, Rehberler, yedi ulu Ozanlarımız, yukarıda saydığımız bu temel görüşler üzerine Alevi öğretisi olan insanlık felsefesini günümüze taşımışlardır. 

Imam Hüseyin, “Özür dilemeni gerektiren hareketten kaçın! Mümin ne suç işler ne de özür diler. Fakat münafık, hergün suç işler ve özür diler” buyurmuştur.
Aşk ile, ne mutlu özünü arındırıp pak edene Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Seyyid Hakkı, Sosyal Medya Takip Hesaplarımız…
YouTube, ilim kanalımız:
https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 
YouTube, Hakk Dergahı TV :
https://www.youtube.com/channel/UCiYFRPz6s8F4dBXue1V8zVg
Facebook, Alevi Hizmet Dergahı grubumuz:
https://www.facebook.com/groups/244039227002241/  
Fcebook, Ehlibeyt Ilim Mektebi sayfamız;
https://www.facebook.com/Ehlibeyt-%C4%B0lim-Mektebi-194839911064876 
WEB sayfamız, Alevilikte Inanç;
https://www.alevilikte-inanc.de/ 
Facebook özel sayfamız;
https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL




Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...