Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

25- İmam Hüseyin’in Mekke’den Kufe’ye gidişi, Fırtına



İmam Hüseyin’in Mekke’den Kufe’ye gidişi

Yukarıdaki olaylar Kufe’de olurken, Mekke’de de önemli olaylar oluyordu.

 

İmam Hüseyin, Müslim’den Kufe’ye gelmesi için yazılan mektubu almış ve Kufe’ye gitmeye karar vermişti. Ortaya yayılan bu haberden, Ehl-i Beyt’in gerçek dostları mahzun olmuşlardı.

 

İmam Hüseyin’i yürekten sevenler ona: Ya Hüseyin!... Sakın Kufe’ye gitme... orada sana ve dostlarına fenalıktan başka bir şey gelmez; Kufeliler, babana ve kardeşine yaptıkları hıyaneti, senin hakkında da esirgemezler, demişlerdi.

 

Mekke eşrafının birçoğu, imam Hüseyin’in Kufe’ye gitmesinden mahzun oluyorlardı. Yanlız Abdullah Zubeyr, görünüşte imam Hüseyin’in Kufe’ye gitmesine razı olmuyormuş gibi yapıyorsa da gerçekten onu Kufe’ye gitmeye teşvik etmekteydi.

 

Abdullah Abbas, imam Hüseyin’e: Ya Hüseyin!... Sakın Mekke’den ayrılma!... Eğer bir maksadın varsa, Yemen diyarına git. Yemenliler, senin babanın sadık dostlarıdır. Sana itaat ederler. Yemen’in ileri gelenlerini etrafa gönder, sana yardım için, halkı davet etsinler. Ondan sonra Emeviler sana bir şey yapamazlar.... demişse de, imam Hüseyin: Ya İbni Abbas! Kufeliler bana iki yüz mektup gönderdiler ve beni davet ettiler. müslim, benim tarafımdan Kufe’ye gideceğime dair onlara söz vermiştir. Ben sözümden geri dönemem... cevabını vermişti.

 

Abdullah Abbas, imam Hüseyin’in bu sözlerinden pek üzülmüş: Ya Hüseyin!... Senin bu sözlerinden İbni Zübeyr, ne kadar memnun olacaktır. Çünkü sen burada oldukça ona kimse kıymet vermediği halde, senden sonra halk biat edecek ve o da hilafeti ilan etmede gecikmeyecektir.... demiş; Hüseyin de: kaderde ne yazılıyorsa, onun olması mukadderdir!... cevabını vermiştir.

 

Abdullah Abbas, imam Hüseyin’in Kufe’ye gitmekten vazgeçmiyeceğini anlamış: Öyleyse, kadınları ve çocukları götürme.... Senin başına gelecek feleketi, bari onlar görmesinler... demişse de, imam Hüseyin; bütün ailesini götüreceğini ve bu fikrininkesin olduğunu Abdullah Abbas’a anlatmış, o da büyük bir üzüntü ile oradan ayrılmıştı.

 

İmam Hüseyin, Abdullah Abbas ile yaptığı müzakerelerden birinde şu sözleri söylemişti.: «Siz de bilirsiniz ki; Emevi oğullarının bu saltanatları uzun sürmeyecektir. İslam dininin mukadderatı, Türkler’in ve İranlılar’ınegemenliğine geçecektir. Ceddim Resulü Ekrem; kaç kere Türkleri meth ü sena etmiş ve birçok defalar da: «Ümmetimin idaresi sonunda Türklerin eline geçecektir.» demiş, bizi gelecek hakkında ikaz etmiştir. Hiç şüphe etmiyorum ki, bu hadisi şerifin ahkamı çok geçmeden tahakkuk edecektir. Özelikle Müslim, Küfe’ye gider gitmez, bize mektup göndermiş; Küfelilerin bize karşı olan hassiyatını bidirmiştir. Onun bu mektubunu Kufelilere de doğruladılar. Onlar da bir çok mektuplar gönderdiler.

 

«Vaktiyle babam imam Ali’ye ve kardeşim imam Hasan’a karşı yaptıkları muameleye pişman olduklarından söz ederek beni ve Ehl-i Beytim’i, bütün varlıklariyle koruyacaklarına teminat verdiler. Bunun için bir an önce Ehl-i Beytim’i toplayıp hareket etmeliyim...» demişti ve bütün rica ve ısrarlara rağmen hazırlıklarını bitirdikten sonra, Hicretin 64’üncü yılı zilhicce ayının 10’uncu günü, Kabe’yi ziyaret ve tavaf etmiş; O gece, Mekke’den hareket eylemişti (Bazı tarihler, imam Hüseyin’in hareket gününü, Hicretin 60’ıncı yılı ve zilhicce ayının üçüncü veyahut on sekizinci günü olarak kaydederler).

 

İmam Hüseyin’in hareketi, Mekke’de bulunan Ali ve Resul mensuplariyle, onları sevenleri çok üzmüştü. Bunlar, artık imam Hüseyin’in hayat ve akıbetinden iyice ümitlerini kesmişlerdi.

 

Nitekim; kafile Mekke’den hareket eder etmez; uğursuzluk baş göstermişti: O tarihte Mekke valisi olan Amr ibni Said, kuş gibi uçan bir hecinli (bir deve cinsi) ile Şam’a, Yezid’in sarayına bir mektup uçurmakla beraber, derhal imam Hüseyin’in arkasından adamlar göndermiş; onu geri çevirmek istemişti.

 

Fakat, imam Hüseyin, valinin adamlarına karşı koymuş: Boş yere mücadeleye girişmeyin. Geri dönemem... demişti.

 

Vali, bu hususta Yezid’den kesin direktif almadığı için, fazla ileriye gidememişti. Sadece, imam Hüseyin’in küçük kervanını, uzaktan takip ettirmekle yetinmişti.

 

İmam Hüseyin’in kafilesi ağır ağır ilerlemekte idi. Yolda, Basra ve Kufe tarafından gelen bazı yolculara rast gelmişler; bunları sorguya çekmişlerdi. Alınan haberler, birbirine uygun değildi.

 

Bunlardan bazıları, halkın, Ehl-i Beyt ve özellikle imam Hüseyin’e besledikleri sevgi ve bağlılık hakkında teminat vermişlerken, bazıları da, Emevi idaresinin kökleştiğinden ve Ehl-i Beyt sevgisinin artık eski kuvvetini kaybettiğinden söz etmektelerdi.

 

Bu yolcular, günlerce önce basra Basra ve Kufe’den çıktıkları için oralarda geçen son olaylardan habersizdiler.

 

O taraflardangelen şair Ferezdak, Safah denilen yerde imam Hüseyin’le karşılaşmıştı. Ferezdak, söz arasında: Ya imam!... Kufelilerin kalbi seninledir... fakat, onların kılıçları da senin üzerine çevrilmiştir... demiş ve Kufelilerin iki yüzlülüğünü anlatmak istemişti.

 

İmam Hüseyin, Batnirremiye‘ye gelince, Abdullah Mutia rastlanmıştı. Abdullah, imam Hüseyin’e pek ziyade rice ve ısrar ederek, Kufe’ye gitmesine engel olmak istemiş: Allah’a yemin ederim ki, Kufeliler, sizi kılıçla karşılayacaklardır.... demişti: imam Hüseyin, Abdullah’a: Yazılan şeyleri bozmak, bizim elimizde değildir. Takdir ne ise, onu göreceğiz... demiş ve yoluna devam etmişti.

 

İmam Hüseyin, daha ileride Ruz denilen vahada birçok çadır görmüş: bunların başkanları Zübeyr bin Kayn’i kendi yanına istemişti.

 

Zübeyr, imam Hüseyin’le görüştükten sonra, onun yanından çıkmış ve adamlarına feryat ederek: Ben, imam Hüseyin’in yanında ölmek için, sizden ayrılıyorum. İçinizde benimle beraber gelmek isteyen varsa, gelsin!... demiş ve imam Hüseyin’in maiyeti arasına karışıvermişti.

 

İmam Hüseyin, Ruz’dan ayrıldıktan sonra, bir yolcu ile karşılaşmış; o da, Müslim’in ve Hani’nin öldürüldüğünü ve Kufe’de geçen olayları imam Hüseyine anlatmış: Kufelileri gördüm. Onlar, Müslim’in cesedini, ayağından yapışarak sürüklüyorlardı.... diyerek imam Hüseyin’in Kufe’ye gitmemesi için pek çok ricada bulunmuştu.

 

İmam Hüseyin, bu haberi işittikten sonra: artık bundan sonra yaşamakta hayır kalmadı.... demiş ve yolcuya dua ederek, yoluna devam etmişti.

 

 

Kafile, bu haberi aldıktan sonra, Male konak yerine gelmişti. Burada, devesi köpükler içinde kalan bir adama rastlamışlardı. Bu adam, süratle Kufe’den geldiğini söylemiş, koynundan çıkardığı mektubu imam Hüseyin’e vermişti.

 

Bu mektup, Kufe’deki Ömer bin Saad’dandı. İçinde: «Ya Hüseyin ibni Ali! Bu mektubum sana vasıl olduğu zaman bil ki; Müslim bin Akiyl, şehit edilmiştir ve onu müteakip, iki veladı da aynı feci akıbete kurban gitmiştir.

 

«Müslim, şehadetinden biraz önce beni istedi ve bazı vasiyetler etti. Bu vasiyetler arasında, senin buraya gelmekten vazgeçmeni söyledi. Şehidin vasiyetini yerine getiriyorum. Sana bu mektubu gönderiyorum. Canabı Hakk’ın selameti, senin ve cümle ümmeti Muhammed2in üzerine olsun...» diye yazılıydı.

 

Mektup, imam Hüseyin’in kafilesine dehşet vermişti. Özelikle mektubu getiren adamın, Kufe’den geçenkanlı olayları anlatması, kervan halkının tüylerini ürpertmişti.

 

Geri dönmek için birçok ısrarlar baş göstermişti. Fakat imam Hüseyin, bu ısrarlar karşısında mukavemet etmişti: Yezid’in hüküm sürdüğü her yerde, bizim için tehlike var.... Geri dönmek, bize ne yarar sağlayacak?... Takdiri ilahi ne ise, o olur!... Bununla beraber, ben kimseyi bu yolculuğa zorlamıyorum... İsteyenler, benimle gelsinler; arzu etmeyenler geri dönsünler... diye, son cevabını vermişti.

 

O gece, devecilerden bazıları, kervanı terk etmişlerdi. Odun toplamak, çadır kurmak gibi hizmetler için alınan geçici hizmetçiler de, korkularından birer tarafa dağılıvermişlerdi.

 

Kafilenin üstüne, sanki bir hüzün ve yas perdesi gerilmişti. Herkesin yüzünde derin bir tasanın, elemli ifadesi belirmişti. Çevresini bu kadar mahzun ve üzgün gören imam Hüseyin’de, kalben büyük bir üzüntü hissetmekteydi. Fakat O, zihnen son kararını vermişti: Yazid’in korktuğu, çekindiği kişi, sedece benim... bir saldırı karşısında kalırsak; ben, kendimi feda ederim. Ehl-i Beytim’in ve sadık dostlarımın hayatını kurtarabilirim.... demişti.

 

Fırtına   

Bu aralık kafiledekilerden bazıları: Ya İmam!... Havada bişr fırtına dolaşıyor. Yolda fırtınaya tutulmayalım... gece yürüyüş yapalım da bu fırtınayı geçelim... demiş, imam Hüseyin buna razı olmuştur.

 

Karanlık bir gece idi. Bütün ufuklara korkunç bir fırtınanın başlangıcı olan siyah bulutlar gerilmişti. Gökte tek yıldız bile görünmüyordu.

 

Kadınlar ve çocuklar, heyecan ve korkudan titremektelerdi. Her ihtimale karşı erkekler, kervanın etrafını sarmışlardı.

 

İmam Hüseyin, babasından tavarüs ettiği büyük bir cesaretle birkaç sadık dostu ile birlikte, kervanın öncülüğünü üstüne almıştı.

 

Yol, yoktu; gidilecek yer, bilinmiyordu. Bu zalim ve insafsız karanlık içinde, hiç kimse bastığı göremiyordu. Artık hayvanların tabii sevklerine tabi olan kafile halkı, tamamıyle meçhul bir akıbete doğru sürükleniyordu.

 

Böylece saatler geçmişti. Kadınlarla çocuklar, yorgunluk ve uykusuzluktan, bitap bir hale gelmişlerdi.

 

Keskin çakıllar ve dikenli çalılar arasında zorlukla yol bulabilen develer ve atlar bile, bu güç yolculuğa dayanamıyorlardı.

 

Tanyeri ağarmaya başladığı zaman, fırtına artık bütün dehşetiyle baş göstermişti. Doğu ufuklarından kopup gelen şidetli bir rüzgar, bütün çölü altüst etmiş, her taraftan korkunç toz bulutları yükselmişti. Develer oldukları yere çökmüşlerdi. Atlar öfkeli öfkeli kişnemektelerdi.

 

İmam Hüseyin, atının üzengileri üzerinde yükselerek, tasalı bakışlarını etrafa gezdirmiş; bulundukları yerin, çıplak ve vahşi manzarası karşısında, vücudu hafifçe ürpermiş: Son kuvvetimizi harçayalım. Mümkün olduğu kadar süratle çölü geçelim. Kervan yollarına girelim... demişti.

 

Fakat fırtınanın şiddetinden, ilerlemek mümkün değildi. Atlar ve develer birer tarafa dağılmış; kadınlar ve çocuklarçalı diplerine sinmişlerdi.

 

İmam Hüseyin, fırtınanın dinmesini beklemekzorunluğunu hissetmişti. Yanındakilerinden bazıları: Kufe’deki taraftarlarımıza bir mektup gönderelim. Son defa olarak onların yardımlarına baş vuralım... demişlerdi.

 

İmam Hüseyin, sadık arkadaşlarının fikrine uyarak, Kufe’deki Ehl-i Beyt dostlarından Süleyman Sart Kazai’ye hitaben bir mektup yazmış, kölelerinden KayaA’rabi ile Kufe’ye göndermişti.

 

Kitap: Kerbela Vakası –Ziya Şakir

Ekleyen: Seyyid Hakkı

Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...