ANASAYFA
Insandaki hamlık, yoldaki tamlık, onun özüyle bütünleşmesidir...
Olgunluk mertebesine erişmek için, insanın kendisinde yapmış olduğu ilim irfanla irşad olma yolculuğudur.
Ilim, akıl gücüdür. Akıl gücüyle bütün nesnelerin, varlıkların diğer bir deyimle hayatımızda olan bitenlerin hakikatini yani iç yüzünü anlamak, kavramak, düşünmek veya idrak etme gücü ve yetisidir.
Insandaki hamlık, aklın olgunlaşmamış halidir. Aklın olgunluğu bedenin yaşlanması veya saç ile sakalın ağarması değil, ilim ve irfanla olgunlaşmasıdır. Bu olgunlaşma okumakla araştırmakla, sorgulamakla, vs. mümkündür. Çünkü okumayan, araştırmayan ve sorgulamayan bir aklın hiç bir kimseye faydası olmaz.
Yolda ki tamlık ise, kişinin varoluș ile yok oluș sürecinde kendini, tüm kötülüklere karșı iyi ahlak ve doğru ilimle koruma gayreti içinde olmasıdır. Bu koruma, aklın olgunluğuyla mümkündür.
Dolayısıyla olgunlaşmış bir akıl bilgi üretir, doğru ile yanlışı birbirinden ayırmasına vesile olur. Daha önemlisi, insanoğlunun her türlü eylemine anlam kazandıran ve onun kendi eylemlerinden sorumlu tutulmasını gerektiren yine akıldır.
Bu bağlamda Hakk’ın ilim sırrıyla bütünleşmiş bir aklın, ikilikten arınıp özünde vahdet birliğine varmasıdır.
Ilmin faydaları…
Cehaletin önüne geçmektir, nefsini kötü isteklerden korumaktır, dünyevi davranış ile hareketlerimizde olgunlaşmaktır, konuşma-hitapta olgunlaşmaktır, güven ve itibardır. Yani kısacası insanoğlunun, kendi kendini olgunlaştırıp mükkemel hale getirmesidir.
Böylece insanlara, her haliyle örnek olması ve aynı zamanda ilmiyle kendini ölümsüz hale getirmesidir.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Ilim muhabbettir, muhabbet demdir, deminiz daim olsun...
Muhabbet, sevgi ve aşktır. Diğer bir deyimle muhabbet, su dolu bardağının üstünde gül yaprağı olmaktır. Yani yüzmeyi öğrenip, umanda dalgıç olmaktır.
Muhabbet meclisinde söz, hem örs hem de çekiç olur. Aklın ve gönlün dolu dizgin konuştuğu, döne döne boşalıp dolduğu yerdir. Muhabbet, erkek ile dişinin sorulmadığı ve Erenlerin ilim ocağında pişip olgunlaşmaktır.
Elbetteki farklı muhabbet çeşitleri vardır. Ancak insanoğlunun olgunlaşması, erdemleşmesi yani ham ervahlıktan kemalete ermesinin gıdası, ilim muhabbetleridir.
Ilmi muhabbetlerde, nice bedenler can çekişirken fakat nice cesetler de can bulur.
Can çekişen beden, nefsi emarelerden kurtulmak ve ilimle irşad olmak yani ilmi muhabbettir.
Can bulan ceset ise, nefsi emarelerden arınıp pak olmuş ve ilimle donanmış durum, muhabbet demidir. Yani muhabbet irşad olmak.,irşad olmuş ve donanmış durum ise, demdir.
Özetlersek Olma hali, arınmadır ve olmuş hali ise, arınıp pak olmuş halidir.
Ilim muhabbet, hem ruhen ve hem de bedenen manevi ihtiyacını giderme pazarıdır. Ham olanın pişmesi, muhabbettir ve pişmiş hali ise, demdir. O zaman manevi hal ve ahvalimizi olgunlaştıran ilim muhabbetimiz daim olsun.
Dolayısıyla aşk ve sevgi ile yapılan muhabbetler insanı olgunluğa, erdemliğe ve kemalete ulaştırır. Hal böyle olunca muhabbet aşka, aşk veche, vech transa ve trans ilahi aşka ulaştırır.
Aşk ile, muhabbetin demine Huu…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Kemalete ermiş bir aklın, zahiri delillere ihtiyacı var mıdır?
Yoktan var olan kainat ile kainattaki mevcudatın yaradılışı ve yaradılışın denge içinde olması, tamamen manevi aklın kutsal eseridir. Bu kutsallık, Allah olarak tanımladığımız ilahi kudrettir.
Dolayısıyla ilahi kudret konumunda olan bir aklın, zahizi delillere ihtiyacı yoktur. Çünkü zahiri alemde ki varlıklar, zaten ilahi kudret konumunda olan aklın eseridir.
Akıl kavrama, düşünme, algılama yetisi veya düşünme gücü olan manevi zeka ve güçtür. Diğer bir deyimle insanın ruhu, nefsi emareler gibi yanıltıcı unsurlardan koruyan ve bilinçli düşünme işlevinin kaynağı olan manevi zeka gücüdür.
Aklın ilahi aydınlanma yani akıl boyutunda kendini aşıp doruk noktaya ulaştığında sır perdesi aradan kalkar ve gönül gözüyle zahir ile batın alemde olan bitenin bilincinde olmasıdır. Yani algı gücünün en üst noktaya erişmesidir.
Alemlerde olup bitenler, delil konumundadır. Bunun için de ordan burdan göstermesi gereken bir delil gösterilmesi anlamsızdır. Çünkü özü olan ilahi kudretle bütünleşmiş olması ve bu bütünleşme, olup bitenler kendisine ayan ve beyan konumundadır.
Ruh nedir?
Yaşamın özü saydıkları, canlılığı sağlayan, maddesel olmayan varlık, ölümsüz sayılan töz yani asıl, öz, kök, cevher, ilkedir.
Akıl nedir?
Kavrama, düşünme, algılama yetisi veya düşünme gücü olan zekadır. Diğer bir deyimle insan ruhunu nefsi emarelerin yanıltıcı unsurlardan koruyan ve bilimnçli düşünme işlevinin kaynağı olan zeka gücüdür.
Beyin nedir?
Canlı varlıklarda sinir sisteminin düşünce, konuşma, hal ve hareket gibi bütün fonksionların idare merkezidir. Bu konumu gereği, önemli bir organdır. Kalp veya akçiğer gibi hareket etme durumu yoktur.
Aleviler açısında inancın merkezine koyulan Kamil-i Insan, tüm bu manevi değerlere sahip olmasıyla birlikte düşünen, üreten, yaratan, uygulayan, hayatın manasına erdiren ve mana kazandıran manevi güçtür. Bu manevi güç, Alevi inancının ana kaynağıdır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Kal-u Bela, Bezm-i Elest ve Yeşil kube ile Kubbe-i Rahman makamları…
Yoktan var olma, zuhuriyetin noktaları ve nurları makamlarıdır.
Kal-u Bela nedir?
Kal-u Bela Arapça bir kelimedir. Anlamı ise; RUHLAR Aleminde Hakk mertebesine ulaşmış Kamil-i Insanların Allah’a ikrar verip, teslim olunduğu “an, zaman birimidir. Batın manası, benliğini Allah’ın benliğinde yok etmektir. Yani Allah ile beraber olmaktır.
Özetlersek...
* Allah’ın ruhları yarattığı “an ve zaman” birimidir.
* Yaradan ile yaradılanın arasınnda, ilk ikrar erkanının gerçekleştiği “an ve zaman” birimidir.
* Yaradılanın, kendini bilme, bilinme “an ve zaman” birimidir,
* Inancın yaradılanda zuhur ettiği “an ve zaman” birimidir.
* Varoluş ötesinin, kabul edildiği “an ve zaman” birimidir.
* Allah ile Ademoğlu arasında gerçekleşen ilk cem “an ve zaman” birimidir.
* Allah’ın huzurunda Ademoğlunun ilk duruşu, sorgu ve sualin gerçekleştiği “an ve zaman” birimidir.
Alevi inancında, ikrar vermedeki amaç; Kal-u Bela’dan beri verilen ikrarı hatırlamak, tazelemektir. Dolayısıyla insan oğlunun verdiği ilk ikrarına bir göndermedir.
Bezm-i Elest nedir?Farsça Bezm kelimesi, Bezm-i Elest şeklinde ifade edilir. Manası; Ezelde yapılan toplantı, Ruhlar Meclisi-Alemi demektir. Ezelde Ruhlar meclisinde; Yaradan ile yaradılan arasında yaptığı ve yaradılanların da kabul ettiği “ilahi ikrar” erkanı hakkında kullanılan terimdir.
Ruhlar meclisi anlamına gelen Bezm-i Elest; Kal-u Bela, Bezm-i Ezel, Beli Ahdi diye de bilinir. Bu ulu meclis, Allah ile yaratılanlar yani yaratan ile yaratılanlar arasında ikrar verip nasip alma meclisidir.
Allah, bilinmek istedi. Önce ruhları yarattı, daha sonra ikrar erkanını gerçekleştirdi ve daha sonra da bu ruhları bendenle buluşturup zahirileştirdi. Kendi cemalinden yaratığı Ademoğlu’nun görevi; Yaradanını bilmek, kendini bilmek ve ham ervahlıktan olgunlaşıp yani Kamil-i Insan olup tekrardan özü ile buluşmasıdır. Burada çıkardığımız mesaj; Ruhun kadim, sonsuz olduğudur. Ölen, yok olan bedendir. Dolayısiyle kadim olan RUH, sadece beden değiştirir.
Yeşil kube makamı...Irfan ile Ilim nurlarının barındığı makamdır.
Irfan nuru, Hz.Muhammed Mustafa da belirmiş ve Ilim nuru ise, Şahı Merdan Ali’de belirmiştir.
Dolayısıyla Irşad kapısıdır. Alevi deyimiyle, Mürşid ile Pir kapısıdır.
Allah, melek Cebrail’i yaratırken kendisine sen kimsin, ben kimim? buyurmuş.
Melek Cebrail, Allah’ın sorusuna cevap verememiştir.
Allah, melek Cebraile git kendini ara bul demiş.
Melek Cebrail, toz duman olan kainatta kendini aramaya koyulmuştur. Sonuç itibariyle hayli bir zamandan sonra nidadan kendisine bir seda gelir.
Yer yok iken, gök yok iken dolaştım,
Muallakda beyaz kuffar’a düştüm.
Kırkların ceminde engürü içtim,
Ol yeşil Kubbe‘ye konduğum zaman.
Seyyid Feyzullah
Melek Cebrail, sedaya yani duyduğu sese doğru yönelir. Derken yeşil kubbeye alınır ve yeşil kubbede bulunan Muhammed Ali tarafından irşad edilir.
Dön Allah’ın huzuruna git. Huzuruna vardığında sana sen kimsin, ben kimim diye sorunca, de ki; “Sen yaradansın ve ben ise, yaradılan.”
Melek Cebrail, Allah’ın huzuruna döndüğünde “Sen kimsin, ben kimim? sorusu sorulur. Melek Cebrail, “Sen yaradasınsın ve ben ise, yaradılan” buyurmuştur. Bunun üzerine Allah, “seni irşad edene rahmet” buyurmuştur.
Kubbe-i Rahman makamı...
Kubbe-i Rahman varoluşun, yaratılışın kapısıdır. Yaratılışın, varoluşun veya doğuşun kaynağı, olan ilahi nurdur. Bu nur, Seyyide Fatma-tüz Zehra’nuru ve makamıdır.
Rahim manası; Sahiplenen, koruyan, esirgeyen, besleyen, yetiştiren, ortaya gelmesini sağlayan gibi manalara gelmektedir.
Kubbe manası ise, dam veya çatı demektir.
O zaman Kubbe-i Rahman; Allah’ın takdiri ile ilahi kudreti sonucunda, batın ve zahir alemde yaratmış olduğu tüm varlıkların altında barındığı küre veya çatı diyebiliriz.
Dolayısıyla bu çatı altındaki varlıklara baktığımızda, Allah’ın sanatını ve kudretini görmekteyiz. Bu da şu demektir yeryüğzündeki tüm nesnelerin varoluşu, Allah’ın takdiri ve ilahi kudreti sonucudur.
Sonuç itibariyel Alevi inancında, Hakk Muhammed Ali üçlemesinin birlikte anılması yaradan ile yaratılanın mevcudatın tümünü simgeler.
Aşk ile, Kal-u Bela’da verilen ikrarın demine Huu...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Anma Günü kutlu olsun!
Kadın, Allah’ın, insanlığa en kutsal hediyesidir.
Hayat verip Anne olan, Eş olan, Kardeş olan, cana can olan, yoluna yoldaş olan ve hakkı ödenemeyecek olan insanoğlunun anası; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun...
8 Mart, Emek en yüce değerdir diyenlerin alın terinin sembolü olan bir gündür. Dünyada kutlanan birlik, dayanışma, emeğe sahip çıkma adına haksızlıklarla mücadele günüdür.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etmiştir. Dünya kadınlarının, bu hakkı elde ettikleri için de Dünya insanlarınca kutlanmakta ve kendileriyle dayanışma içindedirler.
Bizim nazarımızda, hergün kadınlar günüdür. Her gününüz kutlu olsun. Dolayısıyla Kadının, insanlık tarihinde hak ettiği yeri alacağı günü umutla bekliyoruz...
Kadın iyi bir evlat, iyi bir eş ve iyi bir anne; Işte o, insanoğlunun annesidir.
Seyyid Hakk der ki, bizim nazarımızda;
* Peygamber ve alimleri doğurandır kadın,
* Cana can katan ve cana yar olandır kadın,
* Dünyamızı, elinin üstünde tutandır kadın,
* Muhabbette, mücadelede, üretimde kadın,
* Anadır, yardır, hemde bacıdır kadın,
* Işıktır, umuttur, tek kelimeyle, Evrenin anasıdır kadın…
Dünya kadınları bir bütün olarak özgürleşmedikce, gün geçtikce dağ gibi gelişen gericiliğin egemenliği karşısında; Akıl ve mantığın kabul edemiyeceği haksızlıklara, zulme, ezikliğe maruz kalacaklardır.
Kadını en iyi, kadın anlatır…
Adı kadın,
Anadır, bacıdır kadın.
Candır cananadır, eşdir kadın,
Eli öpülesidir, duygu selidir kadın.
Anlattıkça çoğalan, çoğaldıkça güçlenen kadın,
Adı kadın yüreği yangın, acılarla yoğrulan kadın,
Gözyaşlarını içine akıtan kadın,
Eşinin şekillendirdiği kalıba giren kadın.
Sorgusuz sualsiz istenileni yapan kadın,
Gözü yaşlı, bağrı yaslı kadın,
Daha küçücük bir kızken gelin edilen kadın,
Ne olduğunu anlamadan bebe karnına koyulan kadın.
Küçücük bir çocukken çocuk doğuran kadın,
Ummanda kaybolan kadın.
Adı kadın,
Yüreği yangın kadın...
Serap Atay
Insanlıktan nasibini almamış bu gerici egemenliğin karşısında analarımız, kadınlarımız ve bacılarımız hak ettikleri yaşam biçimine öncelikle kendi mücadele ve çabalariyle sahip olmak zorundalar. Ve insanlıktan nasibini almış, kendisine insanım diyen her kes dayanışma içinde olmak zorundadır.
Anneyim, kendimi Evrensel düşünüyorum!
Dunyadaki bütün çocuklar benim,
Ne kızımın, ne de oğlumun kılına zarar gelmesin.
Biri, o birini ezmesini istemiyorum.
El ele, yan yana yürüsünb herkes.
Sorumluluğunun bilincinde olsun,
Haksızlığa karşı dursun,
Zayif olanı beraber korusun,
Birlikte üretip, beraber paylaşsınlar.
Kimse yokluk gormesin, istiyorum.
Bir kadın, başka ne ister?
Rukiye Şahin
Sevgi ve saygının hakim olacağı bir Dünya’da, kadına şiddetin yaşanmayacağı umuduyla. Sadece 8 Mart günü gününde değil, 365 günde hak ettikleri sevgi ve saygıyı görmeleri dileğiyle.
Aşk ile Huu...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Mana aleminde, zenginlik ve fakirliği nasıl algılamalıyız?
Mana alemi nedir, ne değildir?
Mana alemi, zaman ve mekan üstü duyu organlarımızla algılayamadığımız yani varlıkların iç yüzünü göremediğimiz sıret alemdir. Diğer bir deyimle, madde aleminin dışındaki gayb alemidir. Genel anlamda insaoğlunun zahiri his ve görüşünden gizli kalan hakikate denir.
Sıfat: Maddenin görünen hali.
Sıret: Maddenin görünmeyen, bilinmeyen veya gizli halidir. Örneğin beyin nedir? biliyoruz fakat göremiyoruz.
Gayb: Görünenin veya bilinenin karşıtı. Bilinmeyen, gizli veya saklı olan.
Maneviyat, maddiyatın karşıtı olan bir kavramdır. Maddiyat elle tutabileceğimiz, görebildiğimiz nesnelerdir. Maneviyat ise elle tutamadığımız, gözle göremediğimiz fakat duyularımızla sezebildiğimiz soyut, ruhani ilahi kuvvettir.
Insanın kendisi, maddidir fakat o insanın üstün ve yararlı nitelikleri olan karşılıksız yaptığı yardımlar, hayırlı işler, faydalı muhabbetler, öğüt nasihatlar, karşılıksız sevmeler, vs. Bunlar da, o insanın maneviyatıdır. Işte insanı ölümsüz kılanda, bu manevi değerlerdir. Ve yine bir insanın bedeni, maddidir fakat ruhu-aklı-kalbi ise, maneviyattır.
Mana alemindeki zenginlik gayb-i ilimdir, varılması gerek fazilet ve hikmetlerin sırrıdır. Fakirlik ise, tüm bu manevi ile ilmi değerlerden nasiplenmemek ve mahrum kalmaktır.
Ilim Dünyevi yaşantımıza bir anlam verebilmek, daha mükkemel bir yaşam sürdürmek ve amacına yönelik; Okumayla, deneyle, gözlemle elde edilen bilgidir. Bilgi; Aydınlıktır, olgunluktur, kendini bilmektir, söz sahibi olmaktır, ölümsüzlüktür yani kısacası cehaletin karşıtıdır.
Ilmin faydaları…
Cehaletin önüne geçmektir, nefsini kötü isteklerden korumaktır, dünyevi davranış ve hareketlerimizde olgunlaşmaktır, konuşma-hitapta olgunlaşmaktır, güven ve itibardır. Yani kısacası insanoğlunun, kendi kendini olgunlaştırıp mükkemel hale getirmesidir. Böylece insanlara, her haliyle örnek olması ve aynı zamanda ilmiyle kendini ölümsüz hale getirmesidir.
Sonuç itibariyle, kendi manevi değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Zorundayız diyoruz çünkü, bu bir zorunluluktur. Kendi manevi değerlerine, gelenek göreneklerine sahip çıkmayan, manevi gönül birliğini koruyamayan milletler tarumar olmak zorundalar...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=