ANASAYFA
Alevi inancında, kadere inanmak veya kadercilik var mıdır?
Kadercilik, mahkümiyettir. Diğer bir deyimle ruhun,beynin ve aklın düşünme yeteneğine engel olmaktır. Oysa doğuşta insana bağışlanmış ruhun, beynin ve aklın olgunlaşması esas kılınmıştır. Çünkü düşünen ve olgunlaşan bir akıl, insanı Hakk ile hakikate ulaştırır.
Kendi iyiliklerinden, kötülüklerinden insanoğlu kendisi sorumludur. Her türlü kötülüğü yapacaksınız sonrasında, Allah’ı veya başka birini yaptığınız kötülüklerden sorumlu tutacaaksınız. Dinde, böyle bir ilke yoktur. Çünkü ibadet, kötü alışkanlıklardan arınmak içindir ve yalvarış, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hataların bağışlanmasını Canab-ı Hakk’tan dilemektir.
Bir gün kader hakkında Hz.Muhammed Mustafa’ya sorarlar, “ey Allah’ın elçisi kaderiye nedir?”
Hz.Muhammed Mustafa; “Kaderiye önceden yazılmış, çizilmiş diyerler kabahatlerini Allah’a yükleyenlerdir. Işte bunlara rahmet okumayınız, selam dahi vermeyizin” buyurmuştur.
Kader kelime anlamı; Ölçü, ölçmek, denge, miktar, düzen, plan ve proğram gibi anlamlara gelmektedir.
Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir takdir-ölçü ile yarattık. Kamer Suresi, Ayet 49.
Demek ki Allah insanoğluna ölcüde kalabilmek, dengeyi sağlıyabilmek için akıl ve mantık vermiştir. Aklın dengesi bozulunca evet insan her türlü yanlışı yapar, her türlü belaya bulaşabilir. Diğer bir anlamda kader, kendi haddini bilmektir. Hadini bilmek bir ölçüdür, bir dengedir.
Her türlü haltı işleyeceksin ve daha sonra, kalkıp bu benim kaderim deyip Allah’ı kendi yanlışlarına ortak edeceksin veya sorumlu tutacaksın. Dikkat edilirse Kader, iyilik için değil sadece kötülük için kullanılmıştır. Iyi ve güzeli yapınca kendi marifeti, kötülük yapınca Allah’ın suçu oluyor. Bu da bize şunu gösteriyor ki tembel insanlar, kendine kolay yolu seçmişlerdir.
Canab-ı Hakk diyor ki; “Tedbir senden, takdir benden...
Tedbir hakkında, halk arasında sıkca kullanılan bir söz vardır; “Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a emanet et.” Yani işimizi, kadere bırakmanın ve çaba sarf etmemenin yanlış olduğu vurgulanmıştır.
Hayat ile ilgili bir örnek...
Hayat bir amaçtır, amaca ulaşmak mücadele ve azim ister. Geçimi sağlamak için bir iş bulmak, para kazanmak oldukça zordur lakin ekmek aslanın ağzındadır cümlesi halk arasında sıkca kullanılır.
Demek oluyor ki bizler, geçimimizi sağlamak için bir iş bulmalıyız; O işi bulmak için çaba, uğraş, emek vermek gerekiyor bunca uğraştan sonra iş buluyoruz, çalışıyoruz ve parayı kazanıp yiyecekler alıp geçimimizi sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla çabalamak, uğraşmak tedbirdir ve kazanmak, geçimi sağlamak ise takdirdir.
Sonuçta Alevi inancı akla, aklın zekasına, aklın üstün algısına esas alındığı için kaderçilik veya kadere inanmak söz konusu değildir. Iyi işler Allah’tandır; Adeletli, hikmetli, kudretli, merhametli, inayetli, bağışlayıcı, cömert, sabırlı, vs. ve kötülük ise, insanların bizzat kendi eylemlerinden çıkmış, yaptıklarının karşılığıdır dolayısıyla kötülükler nefsin zaaflarından ve iradenin zayıf oluşundan kaynaklanır.
Kim hayra ve barışa yönelik, bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kötülük yapan da kendi aleyhine yapmış olur. Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz. Casiye Suresi, Ayet 15
Aşk ile, gerçeğin demine Huu...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Matem ayı mesajı ve Aşura kazanı başında okunan gülbenk...
Can aşı lokması Aşura ile matem gününüz mübarek olsun...
On Iki Imam matem Ayı barışa, huzura ve dostluğa vesile olması dileğiyle.
Pir Imam Hüseyin, On Iki Imam ile Kerbela şehitlerinin anısına Matem ayı, gözyaşının ibadet ve hatırlamanın direniş olduğu bir zaman dilimidir.
Kerbela’yı sadece hatırlamakla kalmıyor; Pir Imam Hüseyin’in adalet, onur ve özgürlük için verdiği kıyamı yeniden yüreklerimize taşıyoruz.
Matemimiz, suskunluk değil bilinçtir.
Gözyaşımız, zayıflık değil sadakattir ve
Zalimliğe karşı dimdik duran Pir Imam Hüseyin ve Kerbela şehitlerini rahmetle, minnetle anıyoruz. Dolayısıyla matem ayınız mübarek, yüreğiniz Kerbela katliamı bilinciyle dolu olsun.
Hakk Muhammed Ali aşkına mateminiz, niyetiniz, orucunuz ve Aşuranız kabul olsun. Dilde dileğiniz, gönülde muradınız kabul olmasını Canab-ı Hakk’tan temeni ediyoruz. Yezid zihniyetine, islah olmayan zalimin yandaşlarına lanet olsun.
Cenab-ı Hakk bize, bir diğer On Iki Imam matemini yaşamayı nasip eylesin.
Allah Alah, Hakk’a eyvallah. Kabul ve makbul olsun…
Aşura kazanı başında, okunan gülbenk...
Bismişah, Allah Allah!
Ya Cenab-ı Hakk! Sana hamdü senalar olsun ki bizlere,
On Iki Imam aşkına Imam Zeynel Abidin’in orucunu,
Kerbala şehitlerinin hürmetine, Kerbela matemini tutmayı nasip eyledin.
Pir Imam Hüseyin aşkına, On dört Masum-u Pak aşkına,
On Iki Imam ile Kerbela şehitleri aşkına çektiğimiz matemi,
Tuttuğumuz oruçları, yaptığımız ibadeti, niyetimizi, niyazımızı,
Kerbela’da susuz şehit düşen şehitlerin yüzü suyu hürmetine kabul buyur.
Ya Cenab-ı Hakk! Amacımız senin muhabbetinle birleşmek,
Birlik ile Kardeşlik içinde yaşamak ve insanlığa hizmet etmektir.
Pir Imam Hüseyin ile Kerbela şehitleri aşkına,
Hz.Muhammed Mustafa ile Enbiyalar aşkına,
Şahı Merdan Ali ile Seyyide Fatma-tüz Zehra aşkına,
On Iki Imam ile Ehli Beyt aşkına,
Niyetimiz, Aşk ile pişirilen Aşura lokmamız kabul ola, şifa ola, dertlere deva ola,
Haneye bereket, gönüllere huzur ola ve Ehli Beyt’in ruhuna değsin.
Ya Cenab-ı Hakk! Sana karşı, bilerek veya bilmiyerek yapmış olduğumuz hatalarımızı,
Günahlarımızı, kusurlarımızı, eksikliklerimizi bağışlamanı temeni ederiz.
Göçmüşlerimize rahmet, hastalarımıza şifa, dertlerimize deva, şefaat senden ya Resulullah.
Bizleri Ehli Beyt’in sevgi ve muhabbetinden mahrum eyleme.
Insanların hırslarını barışa, kinlerini sevgiye, düşmanlıklarını da barışa çevirmeni temeni ederiz.
Gönlümüzde olanı hakkımızda hayırlı eyle, hakkımızda hayırlı olanı da gönlümüze razı eyle.
Emeği geçen canların hizmeti, niyeti Hakk katında kabul ola. Dert ile keder görmeye.
Allah Allah. Dil bizden, kabulü Cenab-ı Hakk’tan ola...
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
12. Imam Muhammed Mehdi ve yaşantısı...
Imam Muhammed Mehdi aşkına mateminiz, ibadetiniz, oruçlarınız, On Iki Imam divanında kabul ve makbul ola..
Imam Muhammed Mehdi’nin kimlik bilgileri...
Babası: Imam Hasan-ül Askeri
Annesi: Nercis Hatun, Nergis
Lakabı: Mehdi, Sahibi Zaman, Hüccet, Bakiyyyetullah
Künyesi: Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Benim Allah Hucceti ve özkulu Onikinci ve son imam olan İmam-ül Hüccet'tir.
Doğum yeri ve tarihi: Samarra (Irak), M: 30 Temmuz 868
Sır olduğu tarih: M: 27 Mayıs 940. Gaybet-i Kübra. (Samarra(Irak) mağarasında sır olduğuna inanırız)
Imam Muhammed Mehdi, karanlıklar içinde yol gösteren, hakikat ve hidayetin sarsılmaz simgesidir. O’nun varlığı inananların gönlünde hidayetin, imanın nuru, ışık ve umudun kaynağıdır.
Dolayısıyla islam dünyasında sır-gizlenme halinde olan ve kıyamet öncesi ortaya çıkacak kurtarıcı olarak kabul edilir. Mehdi inancı, ümmet için sürekli bir umut ve hidayete ulaştıran doğru yolun rehberi olarak görülür…
Emevi ile Abbasi halifelerinin imamlara karşı, besledikleri kin ve düşmanlık bilindiği için Imam Muhammed Mehdi’nin doğumu, bir süre gizli tutulmuştur. Çünkü besledikleri kin, nefret ve düşmanlık, sevgili Muhammed Mustafa’nın biricik torunu, Imam Hüseyin’in Sır Mekanı’nı yıkmaya kadar götürmüştür.
Dolayısıyla Imam Hüseyin’in Sır Mekanı’nı ziyaretini önlemek için, o bölgeye giden yollarda karakollar oluşturmuşlardır. Ve görevli askerlere verilen talimat doğrultusunda, Imam Hüseyin’nin Sır Mekanı’nı ziyaret edenler yakaladıklarında hemencik orada katlediyorlarmış. Bu acımasız yaptırımlara karşı Ehli Beyt yarenleri, uzaktan geçip Imam Hüseyin’i selamlıyorlarmış.
Ehli Beyt’e karşı, uygulanan amansız yaptırım ve baskılar günden güne had safhaya varmıştır. Bu yaptırım ve baskılar sonucu tanınmış kimseler dahi, zalim Emevi ve Abbasi yöneticilerinin korkusundan kızlarını, Ehli Beyt soyundan gelen gençlere vermekten sakınmışlaar.
Imam Muhammed Mehdi’nin, iki gizlenişi vardır. Ilk gizleniş, doğduğu andan itibaren başlamıştır. Buna Gaybet-i sugra yani küçük gizleniş ve ikinci gizlenişe ise, Gaybet-i Kübra yani büyük gizleniş denir.
Gaybet-i Kübranın, ne kadar sürdüğü bilinmiyor. Ancak O’nun gelişi ile yeryüzü cefa, eziyet ve zulümle dolduğu vakit, alemde; Adalet, eşitlik, nizam yeniden kurulacak, mazlumun ahı alınacak, adaletsizlik yok olacak, dünyada hak ve hukukun egemen olacağını ve haksız yere kan dökülmeyecektir. Dolayısıyla islam alemi; Imam Muhammed Mehdi, Allah tarafından kıyametin habercisi olduğuna inanırlar.
Yukarıda da belirtiğimiz gibi insan aleminin kötüye gittiği, adaletsizliğin, haksızlığın çoğaldığı ve halkın ilahi bir kurtarıcı beklediği dönemde, Imam Muhammed Mehdi‘nin yeryüzüne inip, olan haksızlıkları düzelteceğine ve halkı huzura kavuşturacağına inanılır. Medet ya Muhammed Mehdi, sen yetiş carımıza ya sahibi zaman.
Muhammed Mehdi olsahib zaman
Gayıb erenlerdir dertlere derman
Bu yola sığmaz şüpeyle güman
Hünkar Evliya yaktı delili
Şah Hatayi
Imam Muhammed Mehdi, Babasının Hakk’a yürümesinden sonra Abbasiler öldürmeye kalkmaları üzerine Imam Muhammed Mehdi; Miladi 27 Mayıs 940(Hicri: 16 Şaban 328) günü, Samarra(Irak) mağarasında sır olmuştur.
Imamet devri, Imam Muhammed Mehdi ile tamamlanmıştır. Yolun, manevi ve sosyal himetini, On Iki Imam evladı Seyyidler yerine getirmektedirler.
Imam Hasan-ül Askeri’nin manalı sözlerinden, bazıları
* Insanın kemali, akıllı oluşundadır.
* Kötü bir işi iyi sayan kimse, o işe ortak olur.[
* Kalple Allah'a yönelmek, uzuvları amele zorlamaktan daha etkilidir.
* Fasıktan bir şey umanın en küçük cezası, umduğu şeyden mahrum olmasıdır.
* Zalime adaletin uygulanacağı gün, onun için mazlumun zulme uğradığı günden daha zordur.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
11. Imam Hasan-ül Askeri ve yaşantısı...
Imam Hasan-ül Askeri aşkına mateminiz, ibadetiniz, oruçlarınız, On Iki Imam divanında kabul ve makbul ola..
Imam Hasan-ül Askeri’nin kimlik bilgileri...
Babası: Imam Ali-ül Naki
Annesi: Hadis, Susen, (Hudeyse)
Lakabı: Vekil
Künyesi: Ebu-Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Noksan sıfatlardan arıdır, göklerin ve yeryüzünün anahtarı O’nundur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine’yi Münevvere, M: 03 Aralık 846
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Samarra, M: 01 Şubat 874
Sembolik, Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Samarra (Irak)
Yaşı: 28
Katili: Mutemid
Imamet süresi: 6 yıl
Zamanındaki halifeler: Mutezz, Muhtedi, Mutemid
Imam Hasan-ül Askeri, adaletsizlik ile baskı döneminde sabrı, metaneti ve direnişiyle halkına örnek olmuştur. Dolayısıyla zulmün karanlığına karşı sabırla direnen Imam Hasan-ül Askeri, sessiz duruşuyla bir isyanın değil, hikmetle yoğrulmuş bir direnişin simgesi olmuştur. Halkına, zulme karşı dimdik durmanın en asil örneğini ortaya koymuştur.
Halife Mutezz zamanında, Ali evlatları ile taraftarları şiddetli takiplere, işkencelere uğramıştır. El-Mutezz’in öldürülmesinden sonra yerine El-Mühtedi halife olmuştur.
Emevi ve Abbasi saltanat hanedanları, Hz.Muhammed Mustafa’nın Ehli Beyt’ine ve yandaşlarına düşman olanlar, Ehli Beyt ve On Iki Imam’ın üstün bilgeliklerini, manevi kudretlerini, ahlak bakımından üstünlüklerini, her hususta ümmetin seçilmiş kişileri olduklarını inkar etmiş, Onlara içlerinden gelmemekle beraber görünüşte hürmet etmiş gibi davranmışlardır.
Imam Hasan-ül Askeri, kendisinden önceki imamlar gibi ilim ile bilimin aydınlık yolunda yürümeye devam etmiş ve ilme, oldukça büyük değer vermiştir. Ilim konusunda, “Bütün dünya ve dünyada ne varsa hepsi bir lokma olsa, bende o bir lokmayı alsam da; Bilen, iman ve irfan sahibi olan birisine versem yine de onun hakkını ödeyememekten korkarım. Fakat bilgisiz, kötü bir kişiye, bir yudumcağız su versem aşırı gittiğimden, israf ettiğimden korkarım” buyurmuştur.
Imam Hasan-ül Askeri, Ehli Beyt’e gönül veren halka; “Allah yolunda takvaya riayet etmenizi, gayrette bulunmanızı, iyilikte bulunandan, yahut günah işleyenden, kimden olursa olsun size emanet edilen şeylere riayette bulunmanızı, emanete ihanette bulunmamanızı tavsiye ederim.
Hakk ve hakikate bağlı kalmanızı, O’na kulluğu bırakmamanızı dilerim. Çünkü Muhammed Mustafa’nın risaleti bu esaslara dayanmaktadır. Halk ve komşularınızla iyi geçinin, onları dolaşın, hastalarının hatırlarını sorun” öğütünde bulunmuştur.
Abbasi halifesi Muhtedi emriyle Imam Hasan-ül Asker’in, Ehli Beyt taraftarları ile görüşmesi uzun bir zaman yasaklanmış fakat çok özel durumlarda görüşme imkanı tanıtılmıştır. Ve aynı yasak emri, Ehli Beyt’e bağlı olan önemli alim ve şahsiyetler içnde geçerliymiş.
Ancak yaptırımlar, Ehli Beyt’e ve On Iki Imam’a duyulan sevgi ve muhabbete engel olamıyordu. Çünkü geniş halk kitleleri tarafından tanınan, bilinen ve sevilen imamların varlığı, hilafet makamına ciddi bir rahatsızlık vermiştir.
Imam Hasan-ül Askeri zamanın halifesi Muhtedi’nin emriyle zindana attırılmıştır. Salih isminde ki şahısı da Imam’ın durumunu gözetip ve hakkında olan biteni kendisine bildirmek ile mükkelef kılmıştır. Lakin Salih, Imam’ın hal ve davranışlarından memnun kalarak Abbasi halifesi Mühtedi’ye; „Gündüz ve gece duasında, ibadetinde, niyazında olan bir kişinin kime ne zararı olabilir ki?“ diye bir yazı göndermiştir. Sonuçta halife Mühtedi, Imam Hasan-ül Asker’i öldürme planını uygulamadan ölmüştür.
Abbasi halifesi Mühtedi’in ölümünden sonra Mutemid halife olmuştur. Imam, halife Mutemid tarafından da sıkca zindana attırılan Imam, son defa Hicretin 266. yılında kardeşi Cafer ile beraber hapse attırılmıştır.
Bir taşla iki kuş vurma hesabı yapan Abbasi halifesi Mutemid, Imam’ın hapiste öldürülmesi tepkiye sebebiyet vereceğini düşünerek Imam ile kardeşini serbest bırakmıştır. Bu davranışı ile Ehli Beyt ve Imam’a karşı saaygılı olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Imam Hasan-ül Askeri; Zamanın Abbasi halifesi Mutemid tevşikiyle zehirlenerek Miladi: 1 Şubat 874 (Hicri: 9 Rebiülahir 260) günü Samarra(Irak)’da, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Muhammed Mehdi’ye geçmiştir.
Imam Hasan-ül Askeri’nin manalı sözlerinden, bazıları...
* Kötülüğün anahtarı, öfkedir.
* Düşmanın en az hilekarı, düşmanlığını apaçık gösterendir.
* Yüz güzelliği dış güzelliktir, aklın güzelliği ise öz güzelliktir.
* Gönül enginliği, öyle bir nimettir ki hiç kimsenin hasedini çekmez.
* Başkalarında görüp beğenmediğin şeyler, seni terbiye etmeğe yeter.
* Hayır eken hayır biçer, şer eken pişmanlık biçer. Kim ne ekerse ancak onu biçer.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
10. Imam Ali-ül Naki ve yaşantısı…
Imam Ali-üi Naki aşkına mateminiz, ibadet, oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Ali-ül Naki’nin kimlik bilgileri...
Babası: Imam Muhammed Taki
Annesi: Semanet
Lakabı: Murteza Emin, Askeri Necip
Künyesi: Ebu-l Hasan
Yüzüğünün yazısı: Ahıtları korumak Allah huylarındandır
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 09 Eylül 829
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Samarra, M: 29 Haziran 868
Sembolik, Sır Makamı’nın bulunduğu yer: Samarra(Irak)
Yaşı: 39
Katili: Mütevekkil
Imamet süresi: 33 yıl
Zamanındaki halifeler: Muta'sım Vasık, Mütevekkil, Muntasır
Imam Ali-ül Naki derin ilmiyle, engin irfanıyla, yaşadığı çağda hakikatin sesi, halkı için ise bir rehber ve ahlak numunesi olmuştur. Dolayısıyla yanlız ilmiyle değil edebiyle, yaşantısıyla hikmetin, ahlakın, takvanın temsilcisi haline gelmiş ve halka örnek bir rehber olmuştur.
Imam Muhammed Taki, „Benden sonra oğlum Ali’ye riayet edin“ buyruğu üzerine Ehli Beyt bendesi, Imam Ali-ül Naki’nin imametine riayet etmişlerdir.
Imam Ali-ül Naki, kendisinden önceki imamlar gibi, Muhammed Ali yani Hakk ile hakikat yolunun yüceliğini korumak adına ilim ve irfana büyük önem vermiştir. Dolayısıyla hem kendi hayatında hem de çevresindekilere ilim ve hikmetle güzel bir örnek olmuştur.
Imam Ali-ül Naki ilim irfan, genel bilgi birikimine sahip olması çevresine umut olmuş ve islam dininin Emevi Abbasi saltanat halifelerinin tekelinden kurtarıp Ehli Beyt önderliğinde yönetilmelerini umut etmişler lakin bu umutları, pek fazla sürmemiştir.
Halkın, Imam Ali-ül Naki’ye gösterdiği yakın ilgi, alaka, sevgi, saygı ve hürmet, vs. Medine valisi Abdullah bin Muhammed-i Haşimi’nin dikkatini çekmiştir. Bu durumu bir fırsat bilip göze girmek, daha fazla değer görmek veya daha iyi bir noktaya gelebileceği düşüncesiyle durumu zamanın halifesi Mütevekkil’e bildirmiştir. Halife Mütevekkil’e, yazmış olduğu yazıda „Mekke ile Medine sana gerekse, Ali’yi burdan aldır“ buyurmuştur.
Imam Hüseyin’in Yezid’e karşı vermiş olduğu onurlu mücadele, her zaman için Emevi ve Abbasi hanedanlarının korkulu rüyası olmuştur. Elbette ki bu korku, Abbasi saltanat halifesi Mütevekkil içinde geçerliydi.
Sonuç itibariyele halife Mütevekkil, kimsenin haberi olmadan Yahya bin Herseme’yi, Imam Ali-ül Naki’den habersiz evini basmak, evinde olan biteni anlamak üzere, Medine’ye göndermiştir.
Yahya bin Herseme, Medine’ye varır varmaz geceleyin adamlarıyla Imam Ali-ül Naki’nin evini basmıştır. Ani baskın sonuçu ev halkının, telaş ve çağrışmaları sonucu halk haberdar olmuştur.
Dolayısıyla halife Mütevekkil’in Ehli Beyt’e yaptığı baskı, zulüm karşısında Ehli Beyt’i ikrar ve itikatle seven, gönülden bağlı, her türlü belayı göğüsleyerek Ehli Beyt’i koruyanlar; Halife yandaşlarınca sürekli takibat altında tutulmuş, gözdağı vererek Ehli Beyt’en uzak tutmaya çalışılmış ve hayatlarını yaşanmaz hale getirmişlerdir. Dahası bu insanların, başka bölgelere gidip orada yaşamalarına dahi tahammül etmemişlerdir.
Velhasıl Imam Hüseyin gibi, Imam Ali-ül Naki de Abbasi halifelerinin baskı ve terörüne boyun eğmeyerek kendisine gelen halka islamın ilim irfanını anlatmış, sorularına cevap, hallerine haldaş olmuştur.
Abbasi halifelerince bu olumlu gelişme, kendi salatanatlarının sonu olabileceği korkusu ile Imam Ali-ül Naki’nin ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Saltanat, zevk, sefa sürmek için yaşayan Emevi ve Abbasi halifeleri; Halkın sorularına cevap, dertlerine derman, taleplerine tercüman, hallerine haldaş olan Ehli Beyt ile imamları kendi güvenlik ve saltanatlarına rakip gördükleri için birer birer katletmişlerdir.
Sonuç itibariyle Abbasi saltanat halifesi Mütevekkil, Imam Ali-ül Naki’yi sarayına çağırmış ve zevki alem sofrasına buyur etmiştir. Fakat Imam, halife Mütevekkil’in bu isteğini reddetmiştir. Isteğinin reddedilmesine ilk defa şahit olan halife Mütevekkil, oldukça şașkına dönmüştür. Bu şaşkınlığını belirtmeden işi öylece geçiştirmiştir.
Imam Ali-ül Naki’nin bu onurlu duruşu, O’nun sonu olmuştur. Nitekim Imam Ali-ül Naki; Zamanın Abbasi halifesi Mütevakkil’in teşvikiyle oğlu Mutezzin tarafından zehirlenerek Miladi: 29 Haziran 868 (Hicri: 4 Recep 254) günü Samarra(Irak)’da, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Hasan-ül Askeri’ye geçmiştir.
Imam Ali-ül Naki’nin manalı sözlerinden, bazıları...
* Sana sevgi besleyip görüş belirleyenin, görüşüne uy.
* Nefsi kendisine ihanet eden kişinin, şerrinden emin ol.
* Asıl yoksulluk, nefs kötülüğüdür çünkü şiddetli bir ümitsizliktir.
* Dünya, bir pazar yeri gibidir. Bir kısım insanlar o pazarda kar ederlerken, bir kısım insanlar da ziyana uğrarlar.
* Ilim ve hikmet; Tabiatı bozuk kişilerin gönüllerinde durmaz. Hayır yapan bir kişi, hayırdan daha hayırlıdır. Güzel sözü söyleyen, güzelden daha güzeldir. Alim olan, ilimden daha üstündür. Şer işleyen ise, şerden de daha kötüdür.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
9. Imam Muhammed Taki ve yaşantısı…
Imam Muhammed Taki aşkına mateminiz, ibadetiniz, oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Muhammed Taki’nin kimlik bilgileri...
Babası: Imam Ali-ül Rıza
Annesi: Sebike
Lakabı: Cevad
Künyesi: Ebu Cafer-Üs Sani
Yüzüğünün yazısı: Allah nede güzel kudret sahibidir.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 16 Haziran 811
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Bağdat/Kazımiye M: 25 Kasım 835
Sembolik, Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Bağdat/Kazımiye (Irak)
Yaşı: 24
Katili: Mutasım (Mu’tesem)
Imamet süresi: 8 yıl
Zamanındaki halifeler: Memun, Muta’sım
Imam Muhammed Taki yardımlaşmanın, sahiplenmenin, toplumsal dayanışmanın simgesi, cömertliğiyle ihtiyaç sahiplerinin umudu ve merhametiyle gönüllerin sığınağı olmuştur.
Dolayısıyla Imam Muhammed Taki yoksula el, yetime yürek olan bir iyilik timsali, sahiplenmenin ve paylaşmanın da kutlu yüzü olmuştur.
Imam Muhammed Taki, Abbasi halifeleri Memun ve Mutasım döneminde yaşamıştır.
Emevi ve Abbasi hükümdarları, insanlara huzur, refah, adaletli bir yaşam sunmak yerine halkın arasına nifak ile bölücülük sokmuşlardır. Böylece halka korku, zulüm ve şidet uygulayarak kendilerini köle konumuna getirmişlerdir.
Sindirme ve korku politiksı sonucu insanlarda, kaypak bir kişilk oluşmuştur. Dolayısıyla insanlar ister istemez güçlünün, haksızın yandaşı olmuşlardır. Burdaki yandaşlık, bilerek veya istiyerek değil, korku ve sindirme yandaşlığıdır.
Muhammed Ali ile Ehli Beyt’i kişiliğini yetirmiş, insanlık onuru ayaklar altına alımış, safelet ile adaletsizliğin pençesinde köle konumunda olan bir toplumla beraber yaşamışlardır. Insanlık değerleriyle bağdaşmayan bu hanedanlık yönetim sistemine karşı gelen Muhmmed Ali ve Ehli Beyt, Emevi ve Abbasi halifelerinin acımasız zulümleriyle krşı karşıya kalmışlardır. Şahı Merdan Ali dahil on bir Imam, birer birer katledilmişlerdir.
Dolayısıyla Imam Muhammed Taki de, kendisinden önceki imamlar gibi O’da; Sosyal yardımlarda bulunup gerekli hizmeti yapmış, olan bitten haksızlıklara karşı gelmiş ve Emevi-Abbasi hanedanlarına boyun eğmemiştir.
Taki ile Naki, nur oldu gitti,
Hasan‘ül Askeri, pir oldu gitti,
Mehdi, mağarada sır oldu gitti,
Allah bir, Muhammed Ali diyerek.
Kul Himmet
Kendinden önceki imamlar gibi Imam Muhammed Taki’de, Emevi ve Abbasi halifelerinin adaletsizliklerine karşı halkın özgürce yaşaması, kendilerini ifade etmesi, onurlu bir yaşam sürdürmesi için mücadele vermesi halife Mutasım’ı rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık sonucu Imam Muhammed taki’nin, ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Halife Mutasım, Imam Muhammed Taki’yi evine çağırır ve kendisine yemek ikram etmiștir. Imam Muhammed Taki yemeği yediğinde, yemeğin zehirli olduğunu his etmiş ve hemen yemekten kalkmıştır. Lakin halife Mutasım imamın orturmasını dilemesi üzerine, Imam Muhammed Taki; “Buradan çıkıp gitmem, senin için daha hayırlı olur” diyerek oradan ayrılmış ve aynı akşam Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Imam Muhammed Taki; Zamanın Abbasi halifesi Mutasım’ın teşvikiyle zehirlenerek Miladi: 25 Kasım 835(Hicri: 30 Zilkade 220) günü Bağdat’da, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Ali-ül Naki’ye geçmiştir.
Imam Muhammed Taki’nin manalı sözlerinden, bazıları...
* Insanın kemali, akıllı oluşundadır.
* Halk, başındaki insanların düzelmesi ile düzelir.
* Ilim bir hazine, susmak ve sormak ise onun anahtarıdır.
* Nefsin isteklerine uyan bir kimse, yanlış yapmaktan kurtulamaz.
* Bir işi sağlam olmadan önce açıklamak, o işin bozulmasına sebep olabilir.
* Zalime adaletin uygulanacağı gün, onun için mazlumun zulme uğradığı günden daha zordur.
* Zulmü işleyen, zulme yardım eden ve zalimin zulmüne rıza gösteren, o zulmün günahına ortaktır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
8. Imam Ali-ül Rıza ve yaşantısı...
Imam Ali-ül Rıza aşkına mateminiz, ibadetiniz, oruçlarınız On Iki Imam divanında kabul ve makbul ola..
Imam Ali-ül Rıza’nın kimlik bilgileri…
Babası: Imam Musa-i Kazım
Annesi: Necime
Lakabı: Rıza, Sabır
Künyesi: Ebul Hasan
Yüzüğünün yazısı: Allah yeter bana
Doğum yeri ve tarihi: Medine, 25 Agustos 770
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Horasan (İran), 24 Ağustos 818
Sembolik, Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Horasan/Meşhed (Iran)
Yaşı: 48
Katili: Memun
Imamet süresi: 20 yıl
Zamanındaki halifeler: Harun, Ibrahim, Memun
Imam Ali-ül Rıza ufku zamanın ötesine uzanan, yaşadığı çağın parlak bilgesi, ilim ile irfanın sarsılmaz meşalesi, sadakası bol ve gönlü zengin, Abbasiler döneminde yaşayan bir bilge ve ne yazık ki kendisinden önceki imamlar gibi huzur içinde yaşıyamamıştır.
Harun Reşid’in 23 yıllık hükümdarlığı sonunda oğlu Emin tahta geçmiştir. Babası Harun Reşid, Emin’i veliahd yapmıştır. Ondan sonra da kardeşi Memunun, hükümdar olmasını kararlaştırmıştır. Lakin Emin, saltanat uğruna kardeşi Memun’un veliahtlığını kabul etmemiş ve hatta Memun’u ortadan kaldırma kararına varmıştır. Derken iki kardeş arasında saltanat kavgası kızışmış ve sonuç itibariyle Hicri 198(M: 813) yılında Emin, kardeşi Memun taraftarlarınca öldürülmüş ve kesilen başı Memun’a getirilmiştir.
Saltanat için bu kadar zalim ve gadar olan Emevi ve Abbasiler devlet idaresini Ehli Beyt evlatlarına bırakılmasına nasıl tahammül edebilirlerdi ki? Zamanın halifesi Memun, her ne kadar halifelik hakkı Ehli Beyt evlatlarının hakkı demişse de Abbasilerin ileri gelenleri bu açıklamaya hiç de sıcak bakmamışlardır.
Sonuç itibariyle Imm Ali-ül Rıza zorlama ve rica sonucu memleket işlerine karışmamak, yapılan işlere dair emir vermemek, vazifeye tayin veya azletmemek şartiyle veliahdlığı kabul etmesine etmiştir lakin Abbasiler, Memun’un verdiği kararın arkasında durmamışlardır.
Imam Ali-ül Rıza, bir yanda Emevi ve Abbasi saltanat kavgaları sonucu toplumda had sahfaya çıkmış olan ayrışmaları, saflaşmaları gidermeye ve diğer tarafta sefalet, yokluk, çaresizlik içinde yaşayan halka yardımcı, umut olmaya çalışırken Hicretin 199’cu(M:814) yılında halife Memun’un emriyle kendi adamları çeşitli ayetleri ele geçirmiş ve bu ayetler ile hüküm sürmüşlerdir.
Velhasıl Imam Ali-ül Rıza’nın veliahdlık emri Bğdat’a bildirilince, Bağdatlıların bir kısmı bu karara uymuş ve bir kısmı ise Abbas oğullarına, olan bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Kısa bir zaman sonra da Memun’u halife olarak kabul etmeyip onun yerine, amcası Mehdi’yi halife yapıp ona biat etmişlerdir.
Imam Ali-ül Rıza olan bitenleri duyunca durumu, halife Mamun’a; „Halk senin hareketlerini ve benim de veliahd olmamı istemiyor. Bağdat’ta savaş başlamıştır. Bana da öğüt vermek vacip oldu ve senin yakınlarından da memnun değildirler“ diye bildirmiştir. Bbunun üzerine Halife Memun, imamın bu öğütüne uyarak Bağdat’a gitmeyi kararlaştırır.
Halife Memun vezirini, kargaşıklıkların yatışıncaya kadar Horasan’da kalmasını istemiş fakat sözünü dinletememiştir. Halife, Veziri ve Imam Ali-ül Rıza ile birlikte Horasan’dan Irak’a gitmek üzere yola çıkarlar.
Serahs şehrine vardıklarında kurulan tuzak sonucu halife Memun’un veziri Fazl, bir hamamda üç kişi tarafından öldürülür. Vezir Fazl’ı öldürenler yakalanıp Memun’un huzuruna getirilirler. Katiller, Memun’un huzuruna vardıklarında onun yüzüne; „Senin emrinle öldürdük“ demişlerdir. Bunun üzerine Memun, onları öldürtmüştür. Tus, şehrine az bir mesafe kala Imam Ali-ül Rıza hastalanır ve Tus, şehrine varılınca durumu daha da kötüleşir. Bu ani rahatsızlığı, yediği zehirli yemekten kaynaklanmıştır. Ve Imam Ali-ül Rıza’yı ziyaretine gelen halife Memun, kendisi de hasta imiş gibi görünmye çalışmıştır.
Dolayısıyla zulmün gölgesinde kalan Imam Ali-ül Rıza, gönlünde taşıdığı adalet meşalesini yakamadan bu fani alemden göç etmiştir. Ne ümmete vermek istediğini verebilmiş ve ne de mazlumlar için düşlediği nizamı kurabilmiştir.
Imam Ali-ül Rıza, zamanın Abbasi halifesi Memun’un teşvikiyle zehirlenerek Miladi 24 Ağustos 818 (Hicri: 17 Safer 203) günü Horasan’da, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Muhammed Taki’ye geçmiştir.
Imam Ali-ül Rıza’nın manalı sözlerinden, bazıları…
* Cenab‑ı Hakk mal ziyanı etmeyi, fazla mal istemeyi ve dedikoduyu sevmez.
* Ibadet çok namaz kılmak, çok oruç tutmak değildir; Allah‘ın işleri hakkında çok düşünmektir.
* Herkesin dostu, onun aklıdır; Düşmanı ise, cehaletidir.
* Malın en iyisi, haysiyeti korumak için harcanandır.
* Insanlara muhabbet beslemek, aklın yarısıdır.
* Hırs ve hasetten kaçının, çünkü geçmiş ümmetleri bu iki sıfat helak etmiştir.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
7. Imam Musa-ı Kazım ve yaşantısı…
Imam Musa-ı Kazım hürmetine mateminiz, ibadet, oruçlarınız O Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Musa-ı Kazım’ın kimlik bilgileri...
Babası: Imam Cafer-i Sadık
Annesi: Hamide
Lakabı: Kazım, Alim
Künyesi: Ebul Hasan, Ebu Ibrahim
Yüzüğünün yazısı: Allah yeter bana
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 2 Eylül 745
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Medine, M: 1 Eylül 799
Sembolik, Sır Mekan’nın bulunduğu yer: Bağdat/Kazimeyn (Irak)
Yaşı: 54
Katili: Harun Reşid
Imamet süresi: 35 yıl
Zamanındaki halifeler: Mansur oğlu Mehdi ve oğlu Harun Reşid
Imam Musa-ı Kazım da, Atası Şahı Merdan Ali ve kendisinden önceki imamların yolunda yürümüştür. Allah’ın kelamına uyarak Dünyevi beklentilerden el etek çekerek, kendisini kötülüklerden korumuş, aynı zamanda ilme, halkı irşad etmeye ve sosyal hizmetlere önem vermiştir.
Örneğin gizlilik içinde yoksulların, kimsesizlerin, yetimlerin evlerini tek tek dolaşıp onların ihtiyaçlarını giderip ve yine o gizlilik içinde evine dönermiş.
Ve yine insanları Hakk’ı, hakikati, ilim ve bilimi doğru algılayıp doğru yaşamak için kendilerini eğitmiş ve onları irşad etmiştir.
Imam Musa-ı Kazım halka yönelik, yapmış olduğu eğitim;
* Kölelik yerine özgürce yaşamayı, hür düşünmeyi,
* Hayatı sahiplenme ve sorumluluk üstlenmeyi,
* Inancını, şekil ve gösterişten uzak yerine getirmeyi,
* Paylaşmayı, yardımlaşmayı, ikilik yerine bir olmayı ve
* Birbütün olarak cehalet bataklığında sürünmek yerine insanların, ilim ve bilim ışığında; Huzurlu, onurlu, anlamlı bir yaşam felsefesiyle irşad etmeye çalışmışsa da ne yazık ki başarılı olamamıştır.
Çünkü halk Emevi, Abbasi saltanat hükümdarlarının baskı ve zulümleri karşısında öylesine sindirilmiş ki; Özgürce düşünme, onurlu yaşama bilincinden yoksun kalmıştır. Bütün bu haksızlıklara karşı direnmek, kendini ifade etmek yerine köle olmaya, boyun eğmeye razı olmuştur. Ve bu anlayış, halen sözde islam ülkelerinde devam etmektedir.
Dolayısıyla Abbas oğullarından Mansur, Seffah-Kan dökücü lakabıyla anılan kardeşi Abdullahtan, çok daha zalim bir kişiymiş. Ehli Beyt, Mansur’un zalimliğini yakından yaşamış ve onun teşvikiyle katledilmişlerdir.
Mansur; Abbas oğulları devletinin kurucusu olan ve kendisi tarafından Ebu Mücrim diye anılan Ebu Müslimi öldürtmüş, amcası Abdullah bin Ali, Abbası feci bir surette katlettirmiş ve kendisi de Hicri 158. yılında ölmüştür.
Mansur ölümünden sonra, onun yerine;
* Şiir ve zevke düşkün olan oğlu Mehdi Halife olmuştur.
* Mehdi’nin ölümünden sonra, yerine oğlu Musal Hadi geçmiştiir. Musal Hadinin saltanatı da pek az sürmüş ve Hicri 170.yılında ölmüştür.
* Bunlardan sonra halifelik makamına Hicri 170 (Miladi 786) yılında, Reşid lakabıyla tanınan kardeşi Harun Reşid geçmiştir. Harun Reşid saraya içkiyi, müziği ve raksı getiren ilk Abbasi halifesidir.
Harun Reşid’in devri; Edebiyat, ilim ve fen bakımından Abbas oğullarının en muhteşem devri olmuştur. Imparatorluk sınırlarını genişletmiş, çağının tek kudretli hakimiyetini kurmuştur. Lakin saltanatçılar ve onların yandaşlarından öteye halk, alabildiğine sefalet içinde, çaresiz, umutsuz bir hayat sürdürmüşlerdir.
Harun Reşid, Imam Musa-ı Kazım’ın devlet ve iktidar aleyhine kıyam etmeyeceğini bildiği halde yine de şüphe içine düșmüștür. Dolayısıyla Harun Reșid, imamın hayatta olduğu sürece kendisine rahatlık olamıyacağını biliyordu. Nihayet Imamı yakalatıp zincire vurdurmuştur. Halkın tepkisini almamak için Imam Musa-ı Kazım’ı, gizlilik içinde Basra’ya göndertmiştir. Ve orada Mansur oğlu Isa denilen kişinin gözetimi altında hapis ettirilmiştir.
Imam Musa-ı Kazım’ın varlığından rahatsız olan ve imamı şehit edilmesini emreden Harun Reşid’e, gardiyan Isa’nın cevabı; “Bunca zamandır gözetimim altındadır dua ile niyazından başka herhangi bir yanlış davranış ve hareketini görmedim. Kendisini öldürmem şöyle dursun, hapis edilmesine bile gönlüm razı değildir. Ne yaptıracaksan bir başkasına yaptır yoksa ben kendisini serbest bırakmayı düşünüyorum” diye buyurmuştur.
Harun Reşid, gardiyan Isa’nın bu cevabı üzerine Imam Musa-ı Kazım’ı, Bağdat’a getirtmiştir. Ve önce Rabi oğlu Fazl’a, sonra da Yahya Bermekin’in oğluna teslim ettirmiştir. Bu iki kişi de Imam Musa-ı Kazım’a, suikastta bulunmayı reddetmişlerdir. Velhasıl Imam, Sindi bin Şahik adlı birisine teslim edilir.
Imam Musa-ı Kazım, Bağdat’da 3 yıl yaşar ve bu zmanın çoğunu hapiste geçirmiştir. Sonuçta Harun Reşid’in teşvikiyle, Sindi adındaki kişi tarafından, kendisine zorla zehirli hurma yedirilerek, zehirlettirilmiştir. Miladi
Imam Musa-ı Kazım, zamanın Abbasi halifesi Harun Reşid tevşikiyle Sindi bin Şahik tarafından zehirlenerek Miladi: 1 Eylül 799(Hicri: 25 Recep 183) günü Bağdat’ta, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Imam Ali-ül Rıza’ya geçmiştir.
Imam Musa-ı Kazım’ın manalı sözlerinden, bazıları…
* InsanIara kendini sevdirmek aklın yarısıdır.
* Zulmün zorluğunu, ancak zulme uğrayan kimse anlar.
* Musibet, sabreden kimseye birdir, sabretmeyen kimseye ise ikidir.
* Iyi komşuluk; Eziyetten kaçmak değil, ona sabır göstermektir.
* Biri size, kötü söz söylerse ve daha sonra da özür dilerse, onun bu özürünü kabul edin.
* Allah’tan sakın da doğru söyle! Hatta helak olacağını bilsen de doğruluktan ayrılma! Kurtuluşun burdadır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Bu Sivas, kanlı Sivas…
Bir daha katledilmemek ve yanmamak için el ele, can cana olmalıyız.
Sivas katliamı’nın 31. Yıl dönümünde Madımak Oteli’nde kaybettiğimiz Canları rahmetle anıyoruz. Yaşananları ve yaşatan Yezid zihniyetini, bir kez dada lanetliyoruz. Katliamları, unutma ve unutturma. Çünkü unutulursa, yeni bir katliamla hatırlatırlar.
Sivas'ın kimlik bilgileri...
Adı: Kanlı
Soyadı: Sivas
Bölge; Sivas-Türkiye
Tarih: 2 Temmuz 1993
Saldırı türü: Katliam
Ölü sayısı: 33 Can
Katliamı yapanlar: Ehlibeyt düşmanı, Cehaletin yoz ve yobazlar
Ünvanı: Kötü ruhlu insanlar
Kalbi sevgi ve muhabbetle dolu bu insanlara yapılan katliama ne Allah, nede kul razı oldu. Insanlık suçu dahi sayılmadı! Sivas katliamını, insanlık suçu dahi saymayan, zihniyete lanet olsun.
Gün tutuştu Sivas’ta, ak sayfalar tutuştu,
Sazın teline vuran, masum eller tutuştu,
Söz tutuştu dillerde, sazlar yandı tutuştu,
Insanlık tutuştu, ey halkım unutma bizi.
Kazım Doğan
Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürümesinden günümüze dek; Ehlibeyt’e ve Ehlibeyt’e gönül verenlerine insanlıkla bağdaşmayan olmadık şiddet, zulüm ve katliamlar gerçekleştirildi. Bu katliamlar Emevi Arap milliyetçiliği ekseninde başlayıp Arap ülkeleri dışına kadar taşınmıştır. Bu durum günümüz Türkiye’sinde adeta zevk alırcasına katliam üzerine katliamlar gerçekleştirdiler. Bu ziniyet, insanlık tarihinde „kötü insan/kötü millet“ ünvanını almışlardır.
Yandık, piştik, ölümün kızıl şarabın içtik,
Yobazlar sürüsünün, kara harından geçtik,
Suçumuz, saz çalmaktı. Biz, tezeneyi seçtik,
Yakıldık, kavrulduk ey halkım unutma bizi.
Kazım Doğan
Günümüz dünyasında, „Cuma günü“ veya „Cuma namazı“ zikredilince insanları adeta bir endişe kaplar. Acaba bu gün ne olacak, nereye saldıracaklar? hesabı yapılmaktadır. En üzücüsü ise bu kötü ruhlu insanların yaptıkları katliamlarda, insanlara karşı estirdikleri terör olaylarında „Allah-u Ekber“ demeleridir. Islam adına cihat, Allah adına cihat gibi kavramları kullanarak SEVGİ, BARIŞ ve HOŞGÖRÜ olan İslam Dini’ni şiddet dini, terör dini haline getirdiler. Tek amaçları Putları yıkan Hz.Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali islamını kötülük sıfatı verdirerek adeta öç alma gayretindedirler. Böyle gözük mesede amaçları, hedefleri budur.
Müslümanız dediler, canımıza kıydılar,
Allahu ekber deyip, kanımızı aldılar,
Kaoslar yarattılar, topraklara saldılar,
Toprağa ekildik, ey halkım unutma bizi.
Kazım Doğan
Şiddet kimden gelirse gelsin, nedeni ve gerekçesi ne olursa olsun; Insanlara, fertlere, halklara, kadınlara, çocuklara, çevreye, hayvanlara, devletlere, canlı cansız, dolayısıyla insanlığa evrene karşı yapılan şiddetin ve katliamların her türlüsünü en acımasız bir dille ve nefretle KINIYORUZ.
Yazıklar olsun, Dini nefisleri için kullananlara.
Yazıklar olsun, iyi görünüp kötü olanlara.
Yazıklar olsun, Hüseyin deyip, Yezid'e kulluk edenlere.
Yazıklar olsun, Dindar geçinip günahlara dalanlara.
Yazıklar olsun, Ehl-i Beyt sevenlerine eziyet edenlere.
Yazıklar olsun, İki yüzlü münkir münafıklara.
Yazıklar olsun, Mazluma ah çektirenlere.
Bu nasıl müslümanlık, hep canlara kıyarlar,
Düzen korumak için, insanları yakarlar,
Tanrının makamında acaba ne yaparlar,
Kıyıldık, asıldık ey halkım unutma bizi.
Kazım Doğan
Kerbela olayı bize bir gerçeği göstermiştir. Her dönemim bir zalimi varsa o zalime karşı duracak; mazlumların intikamını zalimlerden alacak, rahmet ve adaletini ortaya koyacak bir önderi de olacakdır. Dolayısıyla iyilerin ve kötülerin savaşı mahşer gününe kadar sürecekdir.
Şeytan olmuş, şekli insan donunda,
Lanet halkası takmış, boynunda,
Turgut Şahım bekler, yolun sonunda,
Ehlibeyt kann ağlar, içimiz yanar.
Turgut Süslü
Insanlık adına, unutanlara yazıklar olsun,
Insanlığa yanlış yapanlar utansın,
Unutan unutur ancak insanlık tarihi unutmaz. Çünkü insanlık tarihi, yapılan iyiliği de kötülüğü de yazar. Sonuçta iyiler iyidir, kötülere duamız, Allah islah etsin.
Insanlığa yapılan zulümleri, katliamları, unutmak yapılanları kabul etmektir. Kabul etmeyen yüreklere selam olsun.
Canab-ı Hakk‘tan niyazımız, bütün kullarına dosdoğru olan yolunu görmeyi, bilmeyi ve gerçeğe ermeyi nasip eylesin. Gerçeğin demine Huu.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
6. Imam Cafer-i Sadık ve yaşantısı…
Imam Cafer-i Sadık hürmetine mateminiz, ibadet ve oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Cafer-i Sadık’ın kimlik bilgileri...
Babası: Imam Muhammed Bakır
Annesi: Ümmü Ferve
Lakabı: Sadık
Künyesi: Ebu Abdullah
Yüzüğünün yazısı: Dostum Allah’tır. O beni korur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 24 Mayıs 699
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Medine, M: 22 Ocak 765
Sembolik, Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Medine (Suudi Arabistan)
Yaşı: 66
Katili: Mansur
Imamet süresi: 34 yıl
Zamanındaki halifeler: Hişam, Velid, Seffat, Mansur.
Aleviler açısında Imam Cafer-i sadık yolun mürşidi-rehberi, hakikat ilminin alimi, erenlerin-ariflerin serdarı, bir bütün olarak yolun mıhenk taşı konumundadır.
Islamın dininin, Emevi hanedanlarınca katledileceğini bilen Imam Cafer-i Sadık, Muhammed Ali islamını irşad ettiği insanların aracılığıyla insan alemine ulaştırmayı hedeflemiş ve başarılı olmuştur.
Imam Cafer-i Sadık, tarihin en önemli dönemlerinden biri olan Emevi saltanatının çöküşü ve Abbasi saltanatının başlaması döneminde yaşamıştır.
Emevilerin yıkıntı devresiyle Abbas oğullarının henüz güçlenmediği bir dönemde, imamette bulunduğu halde devlete başkaldırmakla, isyan etmekle hatta iktidarı ele geçirmekle bir şey yapılamayacağını anlamıştır. Bunun içinde Muhammed Ali ümmetinin bölünmesine, araya nifak sokulmasına karşın insanların islamı; Doğru algılayıp, doğru yaşamasını ve özleriyle, sözleriyle, hareketleriyle sahip çıkmalarını sağlamak gerekiyordu.
Dolayısıyla Imam Cafer-i Sadık, saltanat sahiplerinin kendisine sunduğu mevki-i teklifleri reddetmiş; Ilim toplantılar düzenlemiş, ilim dersleri vermiş, ilim ve gönül muhabbetleri yapmıştır. Ve bu sosyal çalışmalarına sayısızca insanlar katılmış olmakla beraber kendisine destek olmuşlardır.
Tasavvuf ilminde yüksek marifetlere kavuşmuş olan Imam Cafer-i Sadık, toplum içinde; Saygınlık, güvenir, itibar sahibi, güzel ahlak üstünlüğüyle ve ilim irfanı ile insanlara örnek olmuştur. Böylece ilmiyle, hoşgörüsüyle, iyi ahlaki davranış ve hareketleriyle kendisiyle tanış olanların gönlüne taht kurmuştur.
Imam Cafer-i Sadık, verdiği ilmi dersler sonucu çok sayıda alim yetiştirmiş, onlara mürşidlik ve rehberlik etmiştir. Dolayısıyla yetiştirdiği alimlerin sayesinde islam katledilmekten kurtarılmış, Dünya’ya açılmış ve Anadolu beşiğinde ete kemiğe bürünerek yeniden hayat bulmuştur.
Imam Cafer-i Sadık’ın yetiştirdiği ve günümüzde tanınmış bilinen dini alimlerden bazıları;
* Malik bin Enes (Malik-i mezhebinin kurucusu); “Üstünlük, bilgi, ibadet ve takva bakımından, Imam Cafer-i Sadık’tan ileri birisini ne bir göz görmüştür, ne bir kulak duymuştur ve nede öyle bir kişi birinin gönlüne, aklına gelebilir” demiştir.
* Ebu Hanife Numan bin Sabit(Hanifi mezhabinin kurucusu); “Imam Cafer-i Sadık, Fıkıh yani islam hukukunu yaşamış ve yaşatan tek kişidir“ demiştir.
Imam Cafer-i Sadık aynı zamanda bilginin yazılmasına, çoğalmasına da önem vermiştir, Cevresindeki insanları ve yakınlarını da bu yola sevk etmiştir. Onlara yazın,
Imam Cafer-i Sadık, ilme ait üç öğüt veriyorum. Bu üç öğüt, şunlardır;
1. Ilmi, hakiki alimlerden öğrenmeye bak. İlmi bilgisi hakkında mutlak kanaatin olmayan kimselerden, bilgi öğrenemezsin. Bu gibiler belki de seni, doğru yoldan saptırır.
Bilgisine her hususta güvenebileceğin bir mürşide var ona bilmediklerini, iyi anlayamadıklarını sormaktan asla çekinme! Hiçbir vakit alaya kaçma! Ve bilhassa vaktin kıymetini bil. Boşuna vakit geçirme! Allahın insanlara verdiği ömür pek kısadır. İlim yolunda ilerlemek isteyen bir kimse, vaktinin pek dar olduğunu hiçbir vakit unutmamalıdır.
2. Konuşurken çok dikkatli ol! Hiçbir vakit doğruluğundan emin olmadığın bir sözü söyleme! Kafadan atma! Konuşurken de mutlaka ihtiyatlı ol!
3. Ilimde, fetva verecek bir dereceye vardığın zaman; Konuşmadan, yanlış veya hatalı bir fetva vermeden önce çok düşün! Yanlış, hatalı bir fetva vermekten, arslandan korktuğun kadar kork! Biri senden bir şey öğrenmek istediği zaman da, ondan hiçbir karşılık beklemeden ve ummadan kendisine doğru cevaplar vermeye çalış. Gerekiyorsa cevap vermeden önce başkalarına, danışmaktan çekinme!
Imam Cafer-i Sadık, önemli öğütlerinden bir örnek…
Cenab-ı Hakk’ın tam manasiyle anlaşılması, bilinmesi için şu dört ilkenin bilinmesi gerekir;
1. Cenab-ı Hakk’ı tanımak,
2. Seni nasıl yarattığını, sana ne yaptığını, sana neler ihsan ettiğini bilmek,
3. Sana verdiği bu paha biçilmez bütün nimetlere karşı kendisine, şükretmesini bilmek ve
4. Varlık nurunu söndürecek, davranışların neler olduğunu bilmektir.
Bu dört ilkenin aynı zamanda ilmin esasını, teşkil ettiğini ösylemiştir. Ve “Sadece Cenab-ı Hakk’ın varlığına inanmak, yetmez. Çünkü Allah’ı tanıyıp onun varlığına inandıktan sonra, O’nun bizlere verdiği nimetleri de hakkıyla bilmemiz lazımdır.
Dolayısıyla bunu bilmek, O varlığın bize verdiği nimetlere şükretmenin başlangıcıdır. Şükretmek kulluk vazifesini yerine getirmek demektir.
Imam Cafer-i Sadık; Zamanın Abbasi halifesi Ebu Cafer-el Mansur tevşikiyle zehirlenerek Miladi: 22 Ocak 765(Hicri: 24 Zilkade 147) günü Medine’de, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Musa-i Kazım’a geçmiştir.
Imam Cafer-i Sadık’ın manalı sözlerinden, bazıları…
* Iyiliği yaparken, gizlice yapmak.
* Kendisini aramayanları, arayıp hallerini sormak.
* Insanın dostları, şunlardır; Uyumlu eş, iyi evlat ve halis arkadaş.
* Ahlakı kötü olan kimse kendi eliyle, kendini cezalandırılmaktadır.
* Üç şey hayatı karartır: Zalim hükümdar, kötü komşu ve ağzı bozuk insan.
* Akıl kadar bereketli zenginlik, ahmaklık kadar değersiz yoksulluk yoktur.
* InsanIar şu üç şeyden kurtulursa, huzura kavuşurlar: Kötü diI, kötü el ve kötü davranışlar.
* Günler üçtür: Geçip giden dün, ganimet bilinmesi gereken bugün, arzusundan başka elde bir şeyi olmayan yarın.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
5. Imam Muhammed Bakır ve yaşantısı...
Imam Muhammed Bakır aşkına mateminiz, ibadet ve oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Muhammed Barır’ın kimlik bilgileri…
Babası: Imam Zeynel Abidin
Annesi: Fatıma (Imam Hasan’ın kızı)
Lakabı: Bakır
Künyesi: Ebu Cafer
Yüzüğünün yazısı: Tanrı’nın emri olur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 17 Aralık 676
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Medine, M: 08 Ocak 733
Sembolik, Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Medine (Suudi Arabistan)
Yaşı: 57
Katili: Ibrahim
Imamet süresi: 19 yıl
Zamanındaki halifeler: Velid, Süleyman, Hüşam.
Babası Imam Zeynel Abbidin Hakk’a yürüdükten sonra imameti devir alan Imam Muhammed Bakır, babasının çizgisinde yürümüş ve Hakk aşkı ile insanlara hizmet etmiştir. Kendi ceddi gibi O da kendisine başvuran ihtiyaç sahiplerinin arzularını, sorunlarını dinlemiş, onları mutlu kılmış ve onlarda imamdan haşnut kalmışlardır.
Imam Muhammed Bakır’ın zamanında yaşamış olan bütün alimler, Imam Muhammed Bakır’ın ilim bakımından üstünlüğünü kabuletmekte hemfikir olmuşlardır. Günlük hayatını okumak, insanlara ilim öğretmek, onlara iyilikte bulunmak, doğru yolu göstermek gibi çalışmalarla geçirmiştir. Neticede diğer imamlar gibi, yüzlerce kişiyi eğitmiş, onlara doğru yolu göstermiş ve yolun ilim irfaniyle irşad etmiştir.
Özelikle şunu belirtmek gerekir ki Imam Muhammed Bakır, saadece din işleri ile meşkul olmamıştır; Genel anlamda ilme, bilgiye hakim olmaya çalışmış ve bu geniş bilgi yelpazesiyle kendisine gelen insanların her bir sorusuna ceap olabilmiştir.
Allahın hüsnü rızası ve ceddinin cizgisi doğrultusunda;
* Yoksullara yardım elini uzatmış,
* Aç olanların karnını doyurmaya çalışmış,
* Bilgiye muhtaç olana bilgi vermiş,
* Ihtiyacı olana üst baş giydirmiş ve
* Kendisini ziyaret edenleri O’da, ziyaretlerinde bulunmuştur. Dolayısiyle engin gönüllü oluşu, yardım severliğini, hoşgörüsünü, vs. hiç bir kimseden esirgememiştir. Bu güzel ahlak anlayışı ile, Allah’ın hoşnutluğunu ve insanlrın gönlünü kazanmıştır.
Imam Muhammed Bakır’ın imamlık makamına oturduğu zamanda, Şam saraylarında fesat ve ahlaksızlık son haddini bulmuştur. Ne yazık ki Imam Muhammed Bakır, bu olan bitenlere çaresizlik içinde baka kalmıştır.
Muaviyenin soyundan, Mervan’ın soyuna geçen bu sahte Emir-ül müminlik, halka zorla, zorbalıkla kabul ettirilmek isteniyordu. Saltanat sarhoşu olan Emevi hanedanlarının tek amacı, Şam saraylarında hükümdarlar gibi sefa sürmekti. Bunun içinde kendi öz kardeşini, yakınını öldürecek kadar gözü dönmüştür.
Abdülmelik saltanata oturunca, amcasının oğlunu saltanatta kendisine rakip gördüğü için sarayına konuk olarak çağırmış ve onu kendi eliyle öldürmüş ve sonra da Şam mescidinde minbere çıkıp; Bundan böyle, kim benim yaptığım işe dair bir soru sorar veya itiraz ederse cevabını ancak kılıçla alır demişti.
Dolayısıyla Imam Muhammed Bakır’ın zamanı, Emevi saltanat hanedanı Ümeyye oğullarından Mervan oğlu Abdülmelik ile oğulları Velid ve Süleyman'ın, Abdülaziz oğlu Ömer’in ve yine Abdülmelikin oğullarından Yezid’le, Hişam’ın saltanatlarına rastlar. Diğer Emevi hanedanları gibi bunlarda, Muhammed Ali Ehli Beyt’ine her türlü çefayı çektirmekten geri kalmamışlardır.
Imam Muhammed Bakır, işte Emevi devleti’nin zulümlerinin doruğa ulaştığı bir zamanda yaşamıştır. Ömrünün bir kısmını bu zalimlerin zindanlarında geçirmiştir.
Imam Muhammed Bakır, Ümeyye oğullarından Abdülmelik oğlu Velidin saltanatı zamanında, Hişam bin Abdülmeliki’n tevşikiyle zehirlenerek M: 08 Ocak 733 (Hicretin 114. yılı Zilhicce 7) günü Medine’de, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Cafer-i Sadık’a geşmiştir.
Imam Muhammed Bakır’ın manalı sözlerinden, bazıları...
* Aşağılık kişinin silahı, kötü sözdür!
* Güvenilir bir dost ile oturmak, bir yılın ibadetinden daha güvencelidir.
* Beraber olduğun insanlarla, mümkün oldukça üstün olma gayretinde bulun.
* Amel ancak bilgi ile beraber olursa makbuldür. Ancak bilgisiz kişinin ameli ise beyhudedir.
* Bir mümin için en güzel sadaka, diline sahip çıkıp kötü söz söylememektir. Lakin dilini tutamayan bir kişi ise, günah işlemekten kurtulamaz.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
4. Imam, Imam Zeynel Abidin ve yaşantısı...
Imam Zeynel Abbidin aşkına mateminiz, ibadet ve oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Zeynel Abidin’ib kimlik bilgileri…
Babası: Imam Hüseyin
Annesi: Şeri Banu (Şah Zenan)
Lakabı: Seccad
Künyesi: Ebul Hasan
Yüzüğünün yazısı: Başarım Allah’ladır.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 07 Ocak 659
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Medine, M: 06 Ekim 713
Sembolik Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Medine (Suudi Arabistan)
Yaşı: 54
Katili: Hüşam, emiri veren Emevi halifesi Abdülmelik.
Imamet süresi: 35 yıl
Zamanındaki halifeler: Yezid, II.Muaviye, Mervan, Abdulmelik
Imam Zeynel Abbidin, babası Pir Imam Hüseyin Kerbelada şehid edildiğinde çocuk yaşta imiş. Dolayısıyla Kerbela vakasında öldürülmekten kurtulduğu için, Imam ve Ehli Beyt’in nesli kendisinden devam etmiştir.
Imam Zeynel Abbidi'nin oğlu Imam Muhammed Bakır, babası hakkında naklettiği bir rivayette söyle buyurmuştur: “Babam Imam Zeynel Abbidin, hep iyilik yapmaktan büyük mutluluk duyardı.
Allah’a karşı, şükranını ifade etmek için; Bir iyilik gördüğü zaman, bir kötülükten kurtulunca, iki kişinin arasını bulunca, bir zorluğu atlatınca, mutlaka şükran secdesine kapanırdı. Bunun için kendisine „Seccad“ adı verilmiştir.”
Imam Zeynel Abbidin son derece iyi yürekli, sabır oluşu, ilim sahasında ise erişilmez bir kabilete sahipmiş. Hayatını iyilik yapmak, okumak ve ibadetle geçirmiştir. Kerbela vakasını hatırlardıkça keder ve hüzüne kapanırmış.
Imam, bu hüzün ve kederli haline müdahale edenlere: “Hz.Yakup, on iki oğlundan birini kaybedince ağlamaktan gözlerine ak düştü ve görmez oldu. Halbuki kaybolan oğlu Yusuf, sağ idi. Ben ise, Ehli Beyt’ten bütün yakınlarımın şehit düştüklerine şahit oldum. Bunların acısını, yüreğimden nasıl çıkarabilirim?” cevabını vermiştir.
Dolayıssıyla Imam Zeynel Abbidin’e yapılan mevki-i teklifleri red ederek, kendisini; Ilime, ibadete, iyiliğe ve hizmete vermiştir.
Imam Zeynel Abbidin, kendisine küfür eden birisine; „Eğer ben, dediğin gibiysem Allah’ın beni yargılamasını dilerim; Lakin dediğin gibi değilsem, dilerim Allah seni bağışlasın. Bu da Imam’ın, ne kadar sabırlı olduğunu göstermektedir.
Imam Cafer-i Sadık zamanında bir gün, Imam Zeynel Abbidin’den bahsedilmiş. O zaman Imam Cafer-i Sadık: „Zeynel Abbidin, hayatı boyunca asla haram bir şey yemiş değildir ve ömrü boyunca Hakk yolunda, Hakk için çalışıp çabalamıştır. Karşısına çıkan güçlüklerden hiçbiri, kendisini yıldırmamıştır.“
Imam Zeynel Abbidin, Ümeyye oğullarından Abdülmelik oğlu Velidin saltanatı zamanında Abdülmeliki'n tevşikiyle Hüşam tarafından zehirlenerek Miladi: 6 Ekim 713(Hicri: 15 Muharrem 95) günü Medine’de, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Muhammed Bakır’a geçmiştir.
Imam Zeynel Abbidin’in manalı sözlerinden, bazıları...
* Allah’ın verdiğine kanaat eden, halkın en zenginlerindendir.
* Hayrın hepsi de, insanın kendisini koruması içindir.
* Iman sahibi, iman sahibinin yüzüne sevgi ile bakması ibadettir.
* Ne Kureyş için asalet, ne Arap için asalet vardır. Asalet ancak gönül enginliği iledir.
* Iyi işlerin anahtarı, doğruluktur ve iyi sonucu ise, vefakarlıktır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
3. Imam, Pir Imam Hüseyin ve yaşantısı...
Pir Imam Hüseyin aşkına mateminiz, ibadet ve oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola..
Imam Hüseyin’in kimlik bilgileri...
Babası: Şahı Merdan Ali
Annesi: Seyyide Fatma-tüz Zehra
Lakabı: Şehid
Künyesi: Ebu Abdullah
Yüzüğünün yazısı: Tanrı’nın emri olur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 09 Ocak 626
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Kerbela, M: 10. 10. 680 (H:10 Muharrem 61)
Sembolik Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Kerbela (Irak)
Yaşı: 54
Katili: Şimr
Imamet süresi: 11 yıl
Zamanındaki halifeler: Muaviye ve Yezid
Islam tarihinin kara sayfası, Kerbela. Ehli Beyt dünyasını yasa boğan, Kerbela.
Hz.Muhammed Mustafa’nın sevgili torunu ve emaneti, Şahı Merdan Ali ile Seyyide Fatma-tüz Zehra ananın oğlu Pir Imam Hüseyin’i bir kaşık suya hasret bırakıp, şehit eden uğursuz Kerbela.
Pir Imam Hüseyin, yaşantısıyla, davranışlarıyla, cesaretiyle sadece islam aleminde değil, bütün insanlık için görkemli bir abidedir. Çünkü O, yiğitliğin, fedakarlığın ve mazlum olmanın sembolüdür.
Pir Imam Hüseyin sadece yaşantısıyla değil, şehadetiyle bütün insanlığa bir mesaj vermiştir. Verdiği mesajda sonu ne olursa olsun asla Yezid’e, dolayısıyla zalime ve onun zülmüne boyun eğmeyeçeğini bütün dünyaya şahadetiyle kanıtlamıştır. Insanlık varoldukça, Pir Imam Hüseyin var olacaktır.
Pir Imam Hüseyin’e, Ehli Beyt’e, onların yolunda şehit olanlara Rahmet, Yezid zihniyetine ve soyuna lanet olsun.
Kerbela katliamında, mazlum ve zalim olmak üzere iki saf vardır…
Mazlumun safı, Pir Imam Hüseyin’in saffı ve zalimin safı ise, Ebu Sufyan oğlu Yezid’in saffıdır. Mazlumun sahibi Allah ve zalimin sahibi ise, şeytandır.
* Ebu Sufyan Kur’an-ı, Hz.Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali’yi ortadan kaldırmak için mücadele vermiştir.
* Ebu Sufyan oğlu Muaviye de, Kur’an-ın yayılmasına engel olmak için mücadele vermiş ve
* Muaviye oğlu Yezid ise, Ehli Beyt’i ortadan kaldırmak için mücadele vermiştir.
Ebu Sufyan, Muaviye ve Yezid’in safı kötünün, sapkınlığın ve saltanatın safıdır. Üçünün amacı Bedir, Hendek, Uhud, Cemel ve Sıffın gibi savaşlarda Zülfikar’ın adaleti doğrultusunda can vermiş yandaşlarının intikamını almaktan başka birşey değildir.
Arap Emevi saltanat hanedanlarının her türlü hile, ihanet ve zulümlerine rağmen Muhammed Ali ümmetini Pir Imam Hüseyin ve Ehli Beyt’in-den koparamamışlardır. Dahası 10 Muharrem Aşura faciasının tarihini değiştirmek istemişlerdir. Muhammed Ali ümmetiyle Ehli Beyt ve Pir Imam Hüseyin’in arasına perde çekmek istemişlerdir. Fakat bütün bu uğraşlara rağmen On Iki Imam Matem ayı gelince Muhammed Ali ümmeti, ikrarlarını tazelemiş ve bağlılıklarını, daha da pekiştirmişlerdir.
Dolayısıyla Aleviler, tüm haksızlıklara, merhametsizliklere, zulümlere, vs. rağmen On Iki Imam ve Pir Imam Hüseyin aşkına matemini tutmuşlar, onların acılarını yüreklerinde yaşamış, Imam Zeynel Abbidin aşkına oruçlarını tutmuşlardır.
Islam tarihinde, Muharrem Ayı içerisinde gerçekleşen bu facia her yıl canlandırılır. Pir Imam Hüseyin ve Ehli Beyt’i için Duazlar, deyişler, ağıtlar, mersiyeler okunur ve matem tutulur.
Pir Imam Hüseyin, Emevi halifesi Yezid emriyle Kerbela’da emevi ordusu kumandanı Şimir zil Cevşen isimli bir zalim putperest tarafından Miladi: Hicri: 10 Muharrem 61 ve 10 Ekim 680 günü Kerbela’da, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Zeynel Abbidin’e geçmiştir.
Imam Hüseyin’in manalı sözlerinden, bazıları...
* Ben ölümü saadet biliyorum ve zalimlere yaşamayı ise zillet.
* Allah’ı öfkelendirmekle halkın rızasını kazanmak isteyen bir kavim, kurtuluşa erememiştir.
* Dostun, seni kötü işlerden kollayandır. Düşmanınsa bu işleri seni teşvik ve tahrik edendir.
* Allah’a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse, umduğundan uzaklaşarak korktuğu şeye yaklaşır.
* Iyilik karşısında mükafat, suç karşısında ceza göreceğini bilen bir kimse gibi amel et.
* Ey Ebu Süfyan’nın oğullarına uyanlar! Eğer dininiz yok, ahiretten de korkmuyorsanız, en azından hür insanlar olun.
* Farz olan cihatlardan biri, insanın kendisini günahtan koruması için nefsi ile cihat etmesidir. Işte bu cihat, cihatların en büyüğüdür…
* Seni seven, kötü işlerden seni sakındırır; senden nefret eden ise seni bu işlere teşvik eder.
* Akıl, ancak hakka uymakla kâmil olur.
* Iyiliklerde yarışın ve manevi ganimetleri elde etmeye koşun.
* Cömertlik eden yücelir, cimrilik yapan ise alçalır.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
2. Imam Hasan ve yaşantısı...
Imam Hasan aşkına mateminiz, ibadet ve oruçlarınız On Iki Imam divanında, kabul ve makbul ola...
Imam Hasan, islam tarihinde önemli bir konuma sahip olmasına rağmen tam manasıyla anlaşılmamış şahsiyetlerden biridir. Dolayısıyla hem tarihi kişiliğiyle ve hem de Hakk Muhammed Ali yolu içerisindeki konumuyla önemli bir yere sahiptir.
Imam Hasan’ın kimlik bilgileri...
Babası: Şahı Merdan Ali
Annesi: Fatma-tüz Zehra
Lakabı: Mücteba
Künyesi: Ebu Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Üstünlük Allah’ındır.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 01 Mart 624
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Medine, M: 25 Mart 670
Sembolik Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Medine (Suudi Arabistan)
Yaşı: 46
Katili: Cü’de
Imamet süresi: 10 yıl
Zamanındaki halifeler: Muaviye
Imam Hasan ilmiyle, edebiyle ve cömertliğiyle insanlara en güzel örneği teşkil etmiştir. Dolayısıyla hayatını ilme, adalete ve toplumsal barışa adamıştır. Bilge, sabırlı, cömert, kemaletiyle topluma örnek olmuştur.
Hz.Muhammed Mustafa, Imam Hasan hakkında; "Bu benim oğlum, seyyiddir. Allah, O’nun vasıtasiyle islam aleminden iki büyük bölüğün arasını uzlaştıracaktır" diye buyurmuştur.
Imam Hasan, Kufe’lilerin tutarsız davranışlarına karşın yapmış olduğu çağrısı; “Peygamberlik tahtının sultanlık varisi, velilik mülkü hakiminin yerine geçen benim ki, atam sizi dinine davet etti. Babam da sizleri, hidayet saadetine eriştirdi. Bende şimdi sizleri Onların yoluna, davet etmekteyim. Ve gerçek, biliniz ki; Bana uymak onlara uymaktır, bana karşı koymak onlara karşı koymaktır.”
Maalesef Imam Hasan, Kufe halkından bağlılık göremeyince; Barış, her şeyden hayırlıdır diyerek islamın daha fazla ipranmaması için Şam Valisi Muaviye tarafından, kendisine teklif edilen uzlaşma şartlarını istemiyerek de olsa kabul etmiş ve antlaşmayı imzalamak zorunda bırakılmıştır. Allah’ın laneti, ikrarından dönenlerin üsetüne olsun.
Savaşın eşiğinde barış…
Imam Hasan ile Şam Valisi Muaviye arasında Hicretin 41. yılında yapılan antlaşma şartları şunlardır:
1. Halkın; Allah’ın kitabına, Hz.Muhammed Mustafa’nın adaletine uygun olarak idare edilmesi,
2. Șahı Merdan Ali şiasından olanlara, hiçbir suretle kötülükte bulunulmaması,
3. Șahı Merdan Ali’ye, kötü söz söylenmemesi,
4. Hak sahiplerine, Cemel ve Sıffiyn savaşlarında şehit olanların evlatlarına, haraç mallarından pay verilmesi ve
5. Muaviye’nin kendisinden sonra, yerine halife olarak hiç bir kimseyi tayin etme yetkisine sahip olmaması.
Muaviye, uzlaşma yazılıp taraflar ve tanıklar imzaladıktan sonra yani yönetim mührünü Imam Hasan’dan devir aldıktan sonra Nuhayle şehrine giderek orada toplanan halka, hitaben; Ben, "Hasan ile bazı şartlara uyacağımı vaad ederek uzlaştım fakat o şartların hepsi de, ayağımın altında; Onların hiçbirini yerine getirmeyeceğim" demiştir. Ve dediğini de yapmıştır.
Muaviye, Imam Hasan ile yaptığı uzlaşma şartlarının hiçbirisine riayet etmemiştir. Henüz Kufe’deyken halka, okumuş olduğu bir hutbede; "Yapı yapıldıktan sonra iskele nasıl yıkılırsa, bende Hasan’la yaptığım anlaşma ve barış şartlarını öyle yıktım“ demiştir. Ne yazık ki Hz.Muhammed’e ikrar verenler, ikrarında durmadıkları gibi muaviye’de ikrarında durmamıştır.
Imam Hasan, Muaviye ve Mervan el-Hımar’ın teşfikiyle eşi Ca'de(Cude) binti Eşas tarafından zehirlenerek Miladi: 25 Mart 670(Hicretin 49. yılı Safer ayının 28.) günü Medine’de, Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, Imam Hüseyin’e geçmiştir.
Imam Hasan’ın manalı sözlerinden, bazıları…
* Aklın kemali, halkla iyi geçine bilmektir.
* Cömertlik, istenmeden önce bağışta bulumaktır.
* Doslukla sana yakın olan senin yakının sayılır, akraban olmasa bile.
* Dünyayı seven kimsenin kalbinden, ahiret korkusu kaybolur.
* En düşük insan, nimetlere karşı şükretmeyendir.
* Kendine karşı nasıl davranılmasını istiyorsan, sende başkalarına karşı öyle davran.
* Ögüt almanızı önleyen şey, kendinizi büyük görmenizdir.
* Dünyan için, ebediyyen yaşıyacakmışsın gibi çalış ve ahıretin için yarın ölecekmişsin gibi tedbirli ol.
* Hiç bir topluluk yoktur ki, birbirlerine bir konuyu danışsınlar da, doğruyuyu bulamasınlar!
* Yakın, soyca uzak olsa bile sevgide yakın olandır. Uzak, soyca yakın olsa bile sevgide uzak olandır!
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
1. Imamların atası, ve Velayet makamının sahibi Şahı Merdan Ali ve yaşantısı...
Şahı Merdan Ali aşkına niyazınız, mateminiz, ibadet ve oruçlarınız Hakk divanında, kabul ve makbul ola..
Şahı Merdan Ali’nin kimlik bilgileri...
Babası: Ebu Talip
Annesi: Esed kızı Fatıma
Lakabı: Murteza
Künyesi: Ebu-Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Kuluna sahip Allah’tır.
Doğum yeri ve tarihi: Mekke, M: 21 Mart 598
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi: Kufe, M: 28 Ocak 661
Sembolik Sır Mekanı’nın bulunduğu yer: Necef (Irak)
Yaşı: 63
Idare süresi: 24 Haziran 656 – 28 Ocak 661
Katili: Ibni Mülcem
Şahı Merdan Ali, sadece yaşadığı süre içerisin de değil, onu takip eden yüzyıllarda da zalimin korkusu, mazlumun dostu olmayı sürdürmüştür. Şahı Merdan Ali'ye kinli haydutlar ve islam düşmanı putperestler, Şahı Merdan Ali'ye yapamadıklarını evlatlarına yapmaya çalışmışlardır. O zamanın Ebu Süfyan'ları, sonra Muaviye, Mervan, Yezid olarak Şahı Merdan Ali'nin soyunu kurutmak istemişlerdir.
Nitekim Imam Muhammed Mehdi hariç, on bir Imam da şehit edilmiştir. Imamların hiç birisi, vadesiyle Hakk’a yürümemiştir. Şahı Merdan Ali'ye ve soyuna yapılan haksızlıklar, katliamlar dolayısıyla Hz.Muhammed'e yapılıyordu. Cahilliye döneminde Arap toplumunun başına bela olan putperest köleci bezirganlar, görünürde müslüman olup özde bezirganlığı sürdüren bu kişiler, Hz.Muhammed döneminde yapamadıklarının adeta acısını çıkartmışlardır.
Şahı Merdan Ali;
* O hem evvel, hem ahirdir.
* O hem arı, hem de arıtıcıdır.
* O hem zahir, hem de batini bir sırdır.
* O, hakkında yüzyıllardır “Sırrı hakikatına eremedik” denilen Veliullahtır.
* O hem yaratanın nuruna ulaşmış bir ulu evliya, hem de yaratılmış bir beşer kuldur.
* O, hem olağanüstü bir bilgi ile donamış bir filozof, hem birikimini toplumu ile paylaşan bir bilgedir.
Tarihler boyunca pek çok ünlü yazarlar, ünlü araştırmacılar derler ki: “Eğer denizler mürekkep, bütün ağaçlar kalem olsa, Adem oğulları yazıcı olsalar, cin tayfası da hesap tutsalar; Ya Ali, senin faziletlerini tamamlayamazlar.
Dolayısıyla sözde Arap/islam ülkelerinde ki görüntüler, insanı ürkütmektedir. Bazen oturup düşünüyorsunuz.
* Acaba Hz.Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali, bu islam için mi çabaladılar?
* Bu islam için mi savaştılar?
* Bu islamı mı yer yüzünde egemen kılmak istediler?
Kesinlikle Hayır. Bu islam, onların islamı değildir. Bu uygulama ve görüntü onların istediği islam değildir.
Onların islamı;
* Buyruktaki yazılmış olan Rıza şehri, islamıdır.
* Onların islamı, Tasavvuf islamıdır.
* Sevgi ve barış islamıdır.
* Bir arada ve kardeşçe, dostça yaşama islamıdır.
* Eşit haklara ve hukukun üstünlüğünü esas alan islamdır.
Göze ilk çarpan ve şimdi genellikle uygulamada olan bu islam ise Emevi/Arapların, örf ve adetlerini islamın esasları diye insanlara dayatılmış olan islamdır.
Bu dini, kılıç zoru ile benimseyenlerin islamıdır. Islam dinini intikam ve kin üzerine oturtan; Talan ve soygunlara alet eden; Bağnaz ve yobazlık üzerine kurulu olan ve akıttığı kana bir türlü doymayan islam, Şahı Merdan Ali’nin islamı değildir ve olamaz.
Diri diri insan yakan, Din adına fetva verip iftiralar atan ve katliamlara davetiye çıkaran, mazluma ah çektiren, kendi dışındaki tüm değerleri red eden anlayış islam değildir ve olamaz.
Şahı Merdan Ali’nin erdemleri ve tarihi duruşu bilinmeden O’nun hakkında yapılan değerlendirmeler insanı yanıltabilir, çözümsüzlüğe götürebilir veya çözüm adı altında başka bir yanlışa yönlendirebilir. Bunu gidermenin biricik yolu, söz konusu kavramı araştırarak değerlendirmektir. O’nu kalemler yazmakla bitiremez. O’nu diller okuyarak tam anlatamaz. Arada bir dalar gidersiniz acaba bağlama olmasaydı Anadolu’nun müziği, çoşkusu böyle zengin olabilir miydi? Duazlar, Beyitler, Deyişler o zaman böyle etkileyici olur muydu? Bağlama olmasaydı herhalde Anadolu müziğinde büyük bir eksiklik olurdu. Tuzu katılmamış yemek gibi herhalde çok lezzetsiz olurdu. Şahı Merdan Ali olmazsa, Alevilikte herhalde böyle içi boş bir Alevilik olurdu.
Şahı Merdan Ali, Muaviye ve Mervan’ın teşfiki ile Mülcem ibni Abdurrahman isimli bir putperest tarafından saldırıya uğramış ve Miladi: 28.01.661(Hicri: 40 Ramazan 21) gecesi, Necef’te Hakk’a yürümüştür. Kendisinden sonra imamet mührü, oğlu Imam Hasan’a geçmiştir.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=