Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA


2025, Bozatlı Hızır oruç takvimi…
Hızır orucu, Alevi inanç boyutunda Perşembe günü baz alınır. Çünkü Alevilerin, Cem olma ve ibadet gecesidir. Dolayısıyla Hızır orucu, her yıl Şubat ayının tam hafta olarak ikinci haftası Salı günü başlar ve Perşembe günü, Cem erkanıyla tamamlanır. 

Bozatlı Hızır oruç günleri…
1. Gün, 11.02.2024 Salı,
2. Gün, 12.02.2024 Çarşamba ve
3. Gün, 13.02.2024 Perşembe günleridir.  

Kul darda kalmayınca Bozatlı Hızır yetişmezmiş, Sen yetis carımıza ya Bozatlı Hızır! 

Şahı Merdan Hızır hürmetine, 
Bismişah, Allah Allah!
Ya Cenab-ı Hakk!
Hakk Muhammed Ali, yüzü suyu hürmetine,
Yardım dileyenin yardımına koşan,
Şifa dileyene şifa veren, derdine derman olan,
Darda, buğda koymayıp carına yetişen,
Uğradığı yerlere bereket ve bolluk saçan Bozatlı Hızır hürmetine,
Tutulan oruçlarımızı, niyet ve niyazımızı kabul eyle. 

Bozatlı Hızır hakkı için, tuttuğunuz umut orucunuz ve niyetiniz, Şahı Merdan Hızır dergahında kabul göre. Yetiş imdadımıza, ya Şahı Merdan Hızır!
Allah Allah, dil bizden kabul-ü Cenab-ı Hakk’tan ola.
Şahı Merdan Hızır demine Huu…  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevi inancı, kainatın kendisidir…
Alevi inancı, kainatın kendisidir ve içindeki mevcudat ise, onun tamamıdır. 

Evren, kendi çatısı altında yaşıyan mevcudatın birlik içinde yaşamasını mümkün kılan ve o mevcudatı koruyan, kollayan bir çatıdır. Fakat mevcudat, eşittir çatı anlamına gelmez. Çünkü çatının varlığını anlamlandırandır. 

Islam penceresinden bakıldığı zaman batıni olarak Muhammed Ali yolu dolayısıyla Alevilik, bir çatı konumundadır ve çatısı altında yaşıyan diğer ekol, mezhep, tarikat, siyaset, ideoloji, diğer inançları bir bütün olarak hoşgörü felsefesi gereği yaşamalarına tahamül eden, o imkanı sağlayan bir ana çatı konumundadır. 

Duruma baktığımız da bu saydıklarımızın tümü, aleviliğin çatısı altında yaşamaktalar. Ancak Alevilik, bunların çatısı altında yaşamamaktadır. 

Diğer bir deyimle Alevilik, bir ummandır. Dere, ırmak, çay, nehir, deniz, okyanus vs. bunların tümü ummana sığar ancak umman, bunlardan hiç birine sığmaz. 

Muhammed Ali yolu, yani Alevi inancı batıni manada ele alınmadığı zaman o inancı anlamak, ona göre yaşamak mümkün değildir. Çünkü mana itibariyle, yaşamın manasına varmak mümkün değildir. 

Alevi inancı, diğer ekollere, mezheplere, tarikatlara hatta inançlara aynı açıdan veya aynı pencereden bakıldığı zaman Alevi inancının onlardan hiç bir farkı olmadığı görülecektir. Oysaki Alevi inancı, batın inancına ve mezhepler, tarikatlar, ekoller ise, zahir inancına dayanmaktadır. 

Dolayısıyla Alevi inancına, batın penceresinden bakılmalıdır ki onun manasına varılabilinsin. Bu gerçeği dile getiriken diğer inançları, tarikatları, mezhepleri inkar etme anlamına gelmez. Yanılgıların ortadan kaldırılması için, aradaki farkı görüp manaya varmaktır. 

Kısa ve özet olarak Alevi inancında Delil, Çerağ inancı…
Zahiri alemde uyandırılan, yakılan çerağlar, deliller, mumlar, meşaleler, çılalar, vs. hepisi semboldürler. 

Batıni anlamda çerağdaki veya delildeki asıl mana, karanlığı aydınlatan nurdur. En büyük karanlık ise, cehalet karanlığıdır ve bu büyük karanlığı aydınlatacak olan ışık, ilim ışığıdır. 

Hz.Muhammed Mustafa nuru, ahlaki nurdur.
Şahı Merdan Ali’nin nuru, ilim nurudur.
Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali nurları bir olunca, kainatı aydınlatan ol Cenab-ı Hakk’ın nurudur.
Allah eyvallah, gerçeğin demine Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevi inancı, inasnlık yoludur. Irkçılığa ve rasizme, yer yoktur...
Alevi inancının temeli, sevgidir ve evrenseldir; Dil, din, ırk ayrımı yapmadan bütün insanları kucaklar. Dinin kimliği olmadığı gibi, bütün insanların manevi ahlak anayasasıdır.
 

Irkçılık, rasizmdir; Bir ulusun, milletin, ırkın ahlaki bakımdan daha iyi, fiziksel olarak daha güçlü, akıl ve mantıksal olarak daha yaratıcı olduğuna inananarak; Diğer halkları toplumsal özelliklerini bilimsel, ırksal özelliklerine indirgeyerek, bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren bir anlayış türüdür. 

Irkçılık, sosyal olarak dışlayıcı bir uygulamadır. Inşa edilmiş, çoğunlukla olumsuz, gruba özgü özellikler ve özellikler atfederek insanları hiyerarşileştirir, farklılaştırır ve değersizleştirir. Aynı zamanda haysiyet ve bütünleşmenin ilalidir. 

Irkçı yapıların hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ayrımcılık veya ayrıştırmak, çok sayıda acı verici ve bazen çelişkili duygularla karakterize edilir: öfke, güçsüzlük, utanç, kendinden şüphe duyma, incinme, güvensizlik, zayıflık, aşağılanma, şaşırma, üzüntü , çaresizlik, suskunluk. Bu tür deneyimler genellikle kişinin kendi kimliği, toplumdaki konumu ve başkalarının kendini nasıl algıladığı hakkında temel soruları gündeme getirir.  

Dolayısıyla ırkçı eylemlerin, anlam ve sonuçlarının kasıtlı veya bilinçsiz cehaletinden oluşan ırkçılık biçimidir. 

Irkçılığı mükkemel bir dille anlatan Afrikalı çocuğun şiiri;
Doğduğumda siyahtım,
Büyürken siyahtım,
Güneşe çıktığımda siyahtım,
Korkunca siyahtım,
Hastayken siyahtım,
Öldüğümde hala siyahım!

ve sen beyaz çocuk:
Doğduğunda pembesin,
Büyürken Beyazsın,
Güneş'e çıktığında kırmızı,
Üşüdüğünde mor,
Korktuğunda sarı,
Hastayken yeşil,
Öldüğünde de grisin!
Sen şimdi bana hala
"RENKLİ" mi diyorsun?
 

Dolayısıyla önemli olan rengimiz, şeklimiz, cemalimiz değil, ne kadar hoşgörülü, ne kadar merhametli, ne kadar yardım sever, ne kadar duyarlı ve kısacası ne kadar insan olduğumuzdur. Sadece insanlara insan gibi bakmak ve insan olduğumuzu unutmamakdır.
Aşk ile, selam olsun insanlık için ayağa kalkanlara…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı= 



Para, insanı variyet sahibi eder fakat adam etmez...
Variyet nefsin goncasıdır, nefsi rahatlatır. Adam olmak aklın üstünlüğüdür, ruhu rahatlatır. Demek ki önemli olan, variyet değil, insanlıktır. 

Paranın tanımı…
Para, bilimsel olarak devlet tarafından bastırılan mal ile hizmet alımlarında değişim aracı olma işlevini yerine getiren değer tespitlerinde kullanılan ve tasarruf aracı olma gibi farklı fonksiyonları yerine getiren ekonomik bir birimdir.  

Variyet yorumu…
Paranın maddi gücüyle elde edilen servet, zenginlik, varlık, mal mülk, halidir. Dolayısıyla nefsin arzu ve istekleridir. Halk arasında paranın değeri, „Paran kadar konuş“ ölçütüdür. 

Fazla variyetli olmanın huzuru, bir yere kadardır. Huzur ve barış içinde yaşamanın sırrı, adaletli paylaşımdır. Haksız yere kazanç sağlamamak, mevcut imkanları kötü niyete kullanmak veya kullanmamak insanlara bağlı, insanlık vasfına layık olmaya bağlıdır. 

Adam olmak teorisi…
Adam olmak düşünme, konuşma, kavrama yetisi gereği canlı yratıkların üstünü olan insanın, kendi bünyeside geliştirdiği üstünlük-yücelik halidir. 

Adam sıfatının üstünlük-yücelik vasıfları sözünde duran, güvenilir, kararlı, duruşlu, erdemli, onurlu, haysiyetli, hoşgörülü, iyi niyetli, vs. niteliklerdir. Tüm bu nitelikleri bünyesinde barındıran sıfatın ismi „Adam“ sıfatıdır. Halk arasında onurlu insanın değeri, „adam gibi adam“ ölçütüdür. 

Konu hakkında Mevlana’nın güzel bir sözü vardır; „Ne insanlar gördüm üzerindeki elbise elbise değildir, ne elbiseler gördüm içindeki insan insan değildir.“ 

Para veya variyet ile insan ilişkisi…
Para, insanlık tarihinde ve insanların kendi aralarında yaptıkları ürün pazarlamasında kullandıkları bir araçtır. Insanlar, para aracılığıyla mal mük elde ederek variyet sahibi olabilmiş ve bu variyet sayesinde hayat şartlarını kolaylaştırıp huzur içinde yaşamayı hedeflenmişlerdir.  

Variyet sahibi olmak suç sayılmaz ve değildir. Insanlık açısından faydalı, sağlıklı, uyumlu ve mükemmel olan elde edilen variyetin ahlaki değerlerle buluşturulmasıdır. Eğer bu buluşma sağlanırsa o zaman medeni insan konumu öne çıkmış olacaktır. 

Ancak aşırı bir doyumsuzluk, isteklilik, aç gözlülük, benlik, kibirlik, vs. insanı nefsin kölesi yapar ki işte sağlıklı veya hoş olmayan da budur. Çünkü medeni, çağın insanı felsefesinde paylaşmak, yardımlaşmak, elinde tutmak vardır. 

Diğer bir deyimle hayat paylaşmakla, yardımlaşmakla, sahip çıkmakla güzelleşir ve anlam kazanır. Yoksa Yunus Emre’nin buyurduğu gibi, „Malda yalan mülk de yanlan var biraz da sen oyalan“ gerçeğiyle baş başa kalınır. 

Variyet, adam gibi adam olmaya engelmidir?
Variyet, adam gibi adam olmaya engel değildir. Engel olan, insanın kendi nefsidir. O zaman variyete sahip olmadan önce nefse sahip olmak gerekir. 

Sonuç itibariyle Bireycilikten bizlik anlayışına varmanın yani adam gibi adam olmanın yolu özünü dara çekmekten, araştırmaktan, sorgulamaktan, soruşturmaktan, yaşamaktan ve anlamaktan geçer.  

Diğer bir deyimle adam gibi adam olmanın yolu, dikenli ve zor bir yoldur. Önemli olan da, dikenli ve zor olda yürümeyi başarmaktır. Başarabilene ne mutlu…  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı= 


Fakirlik Peygamberin güzel ahlağıdır, fakirliğe hep şükretmiştir...
Din tücarları, siz de şükredin diyorlar. Peki diyenler şükrediyor mu?
 

Sizler de halinize şükredin diyor din tücarları. Ancak din tücarlarının yaşam hallerine baktığımızda son model arabalar, faize yatırılmış paralar, lüks daireler, muhteşem evler, görkemli sofralar, vs. vs. Eee hani fakirlik Peygamberin diniydi? Peygamberin dini fakirlik oluyor da sizin dininiz neden varlık dini oluyor? Öyle ya... 

Oysa işin gerçeği, maddi ve manevi olmak üzere ik türlü fakirlik vardır.
Peygamberlerin, Tasavvufcuların, Alimlerin, vs. üzerinde durdukları maddi fakirlik, manevi fakirlik değildir.
 

Hz.Muhammed Mustfa, fakirliğin her türlüsünden kurtulmak için maddi ve manevi desteğini insanlardan esirgememiştir. Örneğin musahiplik, bunun en güzel örneğidir. Çünkü musahipliğin temel ilkesi, durumu iyi olan ile iyi olmayan kimselerin birbirlerine ikrar vermelerini ön görmüştür.  

Hz.Muhammed Mustafa‘nın atmış olduğu diğer bir önemli adım ise, yardımlaşma adına sadaka veya Rıza lokmasını hayata geçirmiştir. Rıza lokmasının amacı, mal varlığı yerinde olanların kendi rızalarıyla mal varlığından bir kısmını olmayanlara bağışlaması demektir. 

Fakirliği, yoksulluğu, sefaleti öven yani yokluğu varlıktan üstün gören bir din, Allah’ın dini olamaz. Çünkü yokluğun veya yoksulluğun medeniyete, üretime, sağlıklı bir yaşama katkısı mümkün olmadığı gibi kendi geçimini sağlamaktan başka bir düşüncesi olmayacaktır. 

Şimdi bu gerçeklik karşısında fakirlik, yoksulluk, sefalet Peygamberin ahlağıdır demek hadsizlik değil midir?  

Fakirliğe, yoksulluğa, sefalete şükredin demek insanların tembelliğe, okumamaya, düşünmemeye, cehalete yani kula kulluk etmeye mahküm etmek değil midir? 

Tüm bu çabaların amacı Din tücarların sefalet içinde yaşayan insanları Allah, din, inanç maskesiyle akıl boyutunda uyuşturmak, düşme yetisini elinden almak ve kendilerine köle etmekten başka bir şey değildir. Bunun diğer ismi, bidatcılıktır.  

Bidatcılık, Hz.Muhammed Mustafa’dan sonra dine yapılmış ilavelere, değişimlere, vs. bidat denilir. 

Sonuç itibariyel Peygamberler, Veliler, Erenler, Hakk aşıkları, Alimler, vs. insanların özgürce düşünmesini, kendini ifade etmesini, üretime katkıda bulunmasını, yardımlaşmalarını, sahiplenmelerini, okumalarını, araştırmalarını, sorgulamalarını yani bir baltaya sap olmalarını hdeflemişlerdir.  

Fakat fakirlik Peygamberin ahlağıdır, fakirliğe hep şükür etmiştir. Sizler de halinize şükredin demek insanlık adına ahlaksızlıktır, hayasızlktır, hadsizliktir.  

Fakirlik, yoksulluk, sefalet, ne Peygamberlerin ve ne de aklın ahlağıdır. Bu ahlak, olsa olsa ahlaksız Din tücarlarının ahlağıdır. Bu ahlaksızlar, ahlaksızlıklarını da Allah ile Peygamber sıfatlarıyla kamufle etmişlerdir. Allah islah etsin. 

Dini ezberlemek yerine, önce güzel ahlaklı olmayı öğrenmek gerekir. Çünkü dinin, inancın temeli güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı müminlerin demine Huu... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Değer, Din ve Inanç istismarı…
- Istismar, Değer ve Din kavramların manası nedir?
- Istismara neden olan faktörler nelerdir?

- Istismarlık, toplumda ne gibi sonuçlar doğurur ve çözüm nedir?
 

Istismar kavramının manası nedir?
Arapçadan Türkçe diline geçmiş bir kelime olan istismar; Bir nesneyi işletmek, meyvesini almak, menfaat, çıkar sağlamak, bir kimse ya da zümrenin iyi niyet ve hareketini kötüye kullanmak yani sömürmek anlamlarına gelmektedir.
 

Dini manası ise; Dini suistimal etmek, kullanmak, din sömürüsü yapmak, dini menfaati için kullanmak, dini asıl maksatlarının dışında kullanmak, haksız çıkar elde etmek amacıyla atıfta bulunmak, dini bir şeye alet etmek, dini değerleri kullanarak toplumdan maddi veya manevi çıkar sağlamak, Allah’ın adını kullanarak çıkar elde etmek, yani Allahı Allah ile aldatmak gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Genel anlamda menfaat veya çıkar uğruna, insanların manevi değerleri tarumar etmektir. 

Değer kavramının manası nedir?
Değer din, inanç, sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel alanlardaki maddi ve manevi ögelerin bütününü ifade eder. Diğer bir deyimle, olması gerekeni belirleme yani bu budur deme ölçütüdür.
 

Değerler, toplumun zamanla ahlaki olarak kabul gördüğü değer yargıları ve yaşama tutunma umududur. Dolayısıyla değerler, insanların sosyal ilişkilerinde, tutumlarında, hal ve davranışlarında önemli bir konuma sahip olunmuştur. 

Dinin ile Inanç kavramlarının manası nedir?
Din, Allah tarafından insanların mutluluğu için ön görülen manevi Ahlak sistemidir. Bu ahlak sistemi, Resul ve Nebiler tarafından insanlara teblig ettirilmiştir. Insanlar da kendi irade ve tercihleriyle mutlulukları için ön görülen güzel ahlaktan yarlanmasıdır.
 

Inanç ise, Dinin temel ilkeleri doğrultusunda yaşamın koşulları gereği kayde ve kurallarını yani süreklerini yaratır. Çünkü her toplumun kendine göre hayat şartları söz konusudur. Bundan ötürü yol uluları, „Yol bir sürek binbirdir“ buyurmuşlardır. 

Bu kayde ve kurallar yani sürekler doğrultusunda yaşamını yönlendirir. Inanç, Dinin temel ilkeleri ışığında hayatı kolaylaştırma boyutudur. Diğer bir deyimle Din ağacın kökü ise, dalları inançtır. Kök ile dallar ağacın tamamını oluşturur.  

Istismara neden olan faktörler nelerdir?
Istismar edilen değerlerin başında din, inanç, iyi niyet, vs. gibi unsurlar gelmektedir.
 

Sonuçta maddi ve manevi değerlerin istismar edilmesine sebebiyet veren asıl faktörlerr; Insanların bidatçılık anlayışından ötürü eleştirmemeleri, sorgulamamaları, omursamamaları, anlamaya çalışmamaları, manasına varmamaları, dikkate almamaları, günahı mebalı kendilerine deyip işin kolayına kaçmaları, vs. gibi yanlış yaklaşımlardır. 

Istismarlık, toplumda ne gibi sonuçlar doğurur ve çözüm nedir?
Değerlerin istismar edildiği bir toplumda sahiplenme, yaşamak ve yaşatmak yerine ahlaksızlık, onursuzluk, umursamamazlık, vs. dip yapar. Dolayısıyla bireycilik önplana çıkar ki bu da kim gemisini yürütürse kaptandır aylaşı doğrultusunda soyan soyana, satan satana, yıkan yıkana, vs. gibi bir zihniyet topluma hakim olur.
 

Bu istismar zihniyetinin önüne geçmek için çözüm dini ezberletmek, ezber bir inancı öğretmek yerine önce ahlağı ve ahlaklı olmayı öğretmek gerekir. Yoksa Namaz kılan bir hırsız, Oruç tutan bir sapık, Hacca giden bir yalancı, Kurban kesen bir tefeci ve Şehadet getiren bir terörist olabilir. 

Dolayısıyla temel değerler evlerde, kurumlarda, okul sınıflarında, toplumsal etkinliklerde dürüst olmayı, çıkar veya menfaat için insanları kullanmamayı, kötülükten uzak durmayı, yardımlaşmayı, taraf tutmamayı yani ötekileştirmemeyi, sehirci kalmamayı, vs. insanlara öğretilmeli ve anlatılmalıdır. 

Çünkü görülen köye klavuz istemez. Eğer bunlar yapılmazsa, din ve değerler sermaye olarak görülür ki bunun sonucu da toplumda ahlaki kıyametin kopması demektir.
Aşkı muhabbetimle...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=



Hakk’a uğurlama erkanından sonra yapılan pratik ritueller...
- Hakk’a göçmüş bir canın hane sahipleri 3, 7, 40 veya 52 hafta can aşı verilmesinin inancımızda yeri var mıdır?
- Burada belirlenmiş sayıların manası nedir?
- Kazma hakkı manası nedir?
- Mezar kazımında çalışan insanların ihtiyaçları kim tarafından karşılanmalıdır?
- Sırlama hizmetinde olan bitenlerin Hakk’a göçmüş canın ailesi tarafından karşılanması doğru bir yaklaşım mıdır?  

Hakk’a uğurlanan canların arkasından bir takım hayırlar yapılmaktadır. Bu hayırlarla amaçlanan Hakk’a yürümüş kişinin ev içinde emeği, rıskı söz konusudur. Dolayısıyla kapı komşuların eve getirdikleri lokmalar, yaptıkları dayanışma ve yardımlaşma adına Hakk’a uğurlanmış can adına sembolik olarak emeğini, alın terini ve rıskını onlarla paylaşmaktır. 

Alevi inancı açısından iki önemli uygulama öne çıkmaktadır...
Birinci uygulama Üçüncü gün uygulaması ve
Ikinci uygulama ise, Kırkıncı gün uygulamasıdır.  

Üçüncü gün uygulaması...
Razılık ile helalleşme ve kazma ile kürek hakkıdır.

Hakk’a uğurlama erkanında Hakk’a yürümüş canın ailesi tarafından gelen misafirlere yemek hazırlaması doğru değildir. Doğru olan akrabaların, komşuların yemek yapıp Cenaze evine götürmeleridir. Çünkü başlarına beklemedik kendilerini meşkul eden, üzen, kederli bir musibet gelmiştir. 

Hakka göçmüş bir canı toprağa sırlama erkanı gerçekleştirildiğinde Cenaze sahiplerinin, kapı komşuya sofra kurmaları doğru değildir. Alevilerin Hakk’a uğurlama erkanındaki adeti, kapı komşuların tüm misafirlerin yeme içme ve diğer ihtiyaçlarını evlerine davet ederek karşılanmasıdır. 

Bu adetin neden ve sebebi ise kederli, hüzünlü olan ailenin yükünü azaltmak, acısına, üzüntüsüne, kederine ortak olmak ve paylaşmaktır.  

Bu durum, üçgün boyunca devam eder. Üçüncü gün cenaze sahibi kapı komşu ile kazma kürek hakkı niyetine razılık, helalleşme ve şükranlık yemeğini veya lokmasını verirler.  

Üçüncü günde gerçekleşen yemek sofrasıyla birlikte kabire gidilir, kabirde çerağlar uyandırılır, dualar edilir, gülbenkler okunur ve beraberinde götürülen lokma ile helva dağıtılır. Akabinde evde veya aş evinde veya cemevinde yemek verilir. Yemek hizmetinden sonra, insanlar birbirleriyle helalleşerek her kes kendi işi gücüne gider. 

Kırkıncı gün uygulaması...
Kırk can aşı, Hakk’a yürümüş canın yüzü suyu hürmetine verilen helallik ve rızalık lokmasıdır.

Insanoğlu kendi bulmaya, keşfetmeye başladığı andan itibaren sorgulama, arayış içine girmiştir. Dolayısıyla sorgulama ve arayışın başında, ölüm ile ölümsüzlük gelmiştir. Bununla birlikte belirli ritueller, örf ile adetleri beraberinde getirmiştir. 

Rituellerin, yalvarma ve yakarışların, Hakk’a uğurlanmış ruha faydası varmıdır?
Alevi inancı doğrultusunda Hakk’ın huzurunda yargılanacak ruh olduğuna göre okunan dua, gülbenk ve dile getirilen dileklerin kişinin ruhuna hiç bir faydası yoktur. Çünkü hüküm, yanlız Allah’ındır. 

Ancak ruhun huzuru için, yapılmış olan hata veya kusurların bağışlanması için dua, gülbenk ve sunulan dilekler Allah’a göndermedir. Mazeretlerinin bağışlanmasına yönelik Allah’a yapılan yalvarma ve yakarmadır.  

Kırk gün inancının manası…
- Hakk’a yürümüş canın ruhu, kırk gün boyunca birlikte yaşamış olduğu toplumla beraberdir.
- Ruhun, birlikte yaşamış olduğu toplumu ve evi, kırk gün sonra terk etmesi,
- Alıp verecekler, dargınlık veya kırgınlık gibi durumlar, kırk gün içerisinde haledilmiş olması,
- Ruhun, kırk gün sonra bedenden ayrılması,
- Ruhun, kırk gün sonrasında Hakk’ın huzurunda sorgulanması, 

Kırk can aşı lokması verildikten sonra Hakk’a yürümüş canın darda indirme cem erkanı yürütülür. Bu cem, Dar-u didar olma yani helaleşme ve rızalık temeline dayalı cem erkanıdır.   

Darda indirme erkanının yapılmasının nedeni…
Yaşayan canların kendi özünü dara çektikleri gibi Hakk’a yürümüş canlarında dara çekilmesi gerekir. Hakk’a yürümüş canın hayattayken geride kalanlarla herhangi bir borcunun olup olmadığı, kırgınlık yaşayıp yaşamadığının belirlenmesi ve bu canlarla helaleşmesidir. 

Mezarın başında yapılan uygulamalardan bazıları…
Mezara su dökme yorumu...
Mezarın üzerine dökülen suyun nedeni, mezar üzerinde olan toprağın yeşillenmesini ve toprağı koruyarak rüzgardan etkilenmemesini sağlamak. Dini anlamda ise, ruhun su gibi aziz veya ruhun iyi bir canlıya nasip olması inancı gibi mana yorumları söz konusudur. 

Mezarların üstünde ateşin veya barutun yakılması yorumu…
Genelde kötü ruhların ateşle birlikte yok olacağına inanılması ve hayvanların barut kokusundan mezardanuzak durması veya mezarı eşmeme gibiyorumlar söz konusudur.  

Mezara toprak atan kişi neden küreğiyere bırakır veya elden ele verilmez yorumu…
Küreği toprak atmak için bir başkasının elinden alanın öleceğine ve sevap yazılmıyacağına inancı gibi yorumlar söz konusudur.

Mezara herkesin toprak atma yorumu….
Sevap sayılırmış. Bunun için herkes, davet beklemeden küreği kavrayıp mezara toprak atar. Toprak atılmaya başlandığında, ilk atılan toprakların yumuşak olması inancı söz konusudur. 

Hakk’a yürüyen kişinin 7. Günde hayır verilmesinin yorumu...
Ölen kişinin yaşarken kılmadığı namazların, tutmadığı oruçların, yerine getirmediği ibadetlerin ve borçlarının görülmesi, aklanmasıyla alakalıdır.

Hakk’a yürüyen kişinin 52. Günde hayır verilmesinin yorumu...
Hakk’a yürüyen kişinin elbiseleri fakirlere dağıtılır ve 52. Günde etin kemikten ayrıldığına inanılır. Dolayısıyla dualar edilir, dileklerde bulunulur. 

Bu uygulamalar, tabii ki insanlar kendi algılarıdır. Din veya inancı bağlamaz veya söz konusu değildir. Alevi toplumu da bu hurefe rituellerden dolayısıyla birlikte yaşadıkları toplumların örf ile adetlerinden etkilenmiş ve uygulamışlardır. Işin gerçeği, bunlar Bidat’tır. Yani sonradan insanlar tarafından uydurulmuş, ortaya atılmış ve dine mal edilmiş uygulamalardır. Ancak bu uygulamaların, dinle veya inancla hiç bir dayanağı yoktur.
Aşk ile, gerçeğin demine Huu... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Insanlık tarihinde, Kerbela katliamı...
- Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürümesi, yaşananlar ve sonrası
- Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürümesinden sonra sözlü gelenek dönemi başlamıştır.
- Hz.Muhammed Mustafa’nın iki emaneti olan Kur'an ve Ehli Beyt.
- Şahı Merdan Ali’nin Hakk’a yürümesi ve sonrası.
- Tarihsel olarak Kerbela katliamı.
- Pir Imam Hüseyin ve yarenlerinin kuşatılması.
- Pir Imam Hüseyin sonrası ve Ehli Beyt kadınları. 

Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürümesi, yaşananlar ve sonrası…
Hz.Muhammed Mustafa hicri 632 yılında, Miracını tamamladıktan ve Gadir-i Hum’da kendisinden sonra kime uyulması gerektiğini ve bu isteğin Allah’ın rızası ile belirlendiğini hutbesini verdikten sonra bir kaç ay sonra Medin’de Hakk’a yürümüştür. 

Şahı Merdan Ali, Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürüme erkanıyla ilgilenirken Emevi, Abbasi ve Kureyş kabile önderleri Ebu Bekir, Osman ve Ömer halifenin kim olacağı kaygısına girmişlerdir. Kaygıları, Hz.Muhammed Mustafa’nın Gadir-i Hum’da kendisinden sonra, islam aleminin Şahı Merdan Ali’ye uyması gerektiğini belirtmiş olmasıdır.  

Dolayısıyla Şahı Merdan Ali Hakk’a yürüme erkanıyla meşkülken kaşla göz arasında halifesi seçmek ve Kendi kavimlerinin üzerindeki hükümlerini sürdürmek olmuştur. Sonuçta Emevi Arap hanedanları ikrarında durmadıkları gibi, Şahı Merdan Ali’nin islam ümmetine dini önderlik hakkını gasb etmişlerdir. Bu gasp, islam aleminde ilk bölünmeyi de beraberinden getirmiştir. 

Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürümesinden sonra sözlü gelenek önemi başlamıştır...
Hz.Muhammed Mustafa’nın Hakk’a yürümesi ve Şahı Merdan Ali’nin de devre dışı bırakılması, sözlü kaynak geleneği başlatılmıştır. Bu sözlü gelenek hadis, sünnet, rivayet, vs. Allah’ın kelamı olan Kur’an yerine kaynak gösterilmiştir. 

Dolayısıyla Allah’ın kelamı Emevi Arap halifeleri Ebu Bekir, Ömer, ve döneminde Kitap haline getirme çalışmaları başlatılmıştır.  Ancak 632-634 yılında Ebu Bekir halifeliğe gelir, 634-644 Ömer bin Hattab halifeliğe getirilir ve 644-656 yılında Osman ibn-i Affan halifeliğe getirilir ve Osman’ın katledilmesinden sonra 656-661 tarihleri arasında halkın isteği ve dayatması sonucu Şahı Merdan Ali halka önderlik etmiştir.  

Takriben 18 yıllık bir sözlü gelenek sürecinde geçerli hale getirilmiş Arap gelenek görenekleri islam dininin esaslarıymış gibi insanlara kabul ettirilmiştir.Bizce Kur’an daki bir çok sapmalar bu dönemden kaynaklanmaktadır. 

Hz.Muhammed Mustafa’nın iki emaneti olan Kur'an ve Ehli Beyt…
Kur’an, islam dininin ana kaynağı, Allah’ın kelamı ve Melek Cebrail vasıtasıyla ilki Hicri, 610 yılında olmak üzere 22 yıllık bir zaman limitinde Hz.Muhammed Mustafa’ya bildirilmiştir. Ehli Beyt ise, Hz.Muhammed Sorundan olan ve Allah tarafından tüm kötülüklerden arındırılıp pak edilmiş Güru-u Naci soyudur. 

Her ne kadar Hz.Muhammed Mustafa Gadir-i Hum’da, kendisinden sonra ki döneme ait gereken ana hatları belirlemiş olmasına rağmen Ebu Bekir, Ömer, Osman ve diğer yandaşları Hz.Muhammed Mustafa’nın dediklerine uymadıkları gibi kendi saltanatları için hayırlı olanı yapmışlardır ve Abbasi halifelerinin bu tutumu karşısında islam ümmeti arasında ilk bölünmeler başlamıştır. 

Şahı Merdan Ali’nin Hakk’a yürümesi ve sonrası…
Bu dönem, islam tarihinin en belirleyici dönemidir. Şahı Merdan Ali halka önder olmasına olmuştu fakat bu putperest bezirganlar boş durmamışlardır. Şahı Merdan Ali bu putperest bezirgan tayfasının yaptığı tahribatları onarmakla meşkulken, onlar Şahı Merdan Ali'yi ortadan kaldırmanın planlarını yapmışlardır. 

Bu planların sonucu, Şahı Merdan Ali yaklaşık 5 yıl halka önderlik yaptıktan sonra 24.01.661 tarihinde harici kasbilesinden olan katil ibni mülcem tarafından zehirli bir kılıçla şehit edilmiştir. 

Şahı Merdan Ali’den sonraiktidar yönetimi Muaviye’ye geçmiş ve 20 yıllık bir yönetim süreci söz konusudur. Ancak Muaviye ve oğlu Yezid Ehli Beyt varoldukça kendilerine rahat olmıyacağını anlamışlardır. Bu rahatlığa kavuşmak için, Ehli Beyt’in tamamen yok etmek gerekiyordu ve bunu da başarmışlardır. 

Tarihsel olarak Kerbela katliamı…
Kerbela katliamı, 01 Ekim’den başlıyarak 10 Ekim 680’de sona erdirilmiştir.

Kerbela katliamı, bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbela şehrinde Hz.Muhammed Mustafa’nın sevgili torunu Şahı Merdan Ali ile Seyyide Fatma-tüz Zehra ana evladı Pir Imam Hüseyin’le birlikte toplam 73 Ehli Beyt evlatları ve Ehli Beyt’e gönülden bağlı Ehli Beyt dostlarının Emevi halifesi 1. Yezid’in ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir. 

Pir Imam Hüseyin ve yarenlerinin kuşatılması…
Nihayet 10 Ekim 680 yani Hicri: 10 Muharrem 61 günü Pir Imam Hüseyin, son hazırlıklarını yapmış ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak onlara hitap etmek istemiştir. Ancak bu çok kısa ve etkili konuşma, gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilememiştir.
Aşk ile, Pir Imam Hüseyin ve Ehli Beyt’ine dua ile selam olsun… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Aleviler, cemevlerinden neden uzak duruyor ve gençler ilgisiz kalıyorlar?
Cemevleri, ibadetle beraber temiz vijdanlı insanların karşılıklı Hakk Muhammed Ali muhabbeti yaptıkları toplumsal bir ruhani mekan ve ortamdır. Kutsal olan ibadettir, semahtır, niyazdır, kısacası ilahi aşktır. Cemevi, ibadet mekanına gidip oturarak rahatlama yeri değildir. Aksine ilke olarak vicdanı rahat olanların vicdanlariyle gidebileceği, tevhit yapılabileceği, semah dönebileceği ve ruhen arınıp huzura varıldığı ibadet evidir. 
 

Cemevleri, ibadet meydanıdır. Kırklar Meclisi’nde olduğu gibi er, bacı yani can olma meydanıdır. Bacıların katılıp görev aldığı, can birliğinin sağlandığı sevgi ve birlik meydanıdır. Ibadette ve ibadet evinde yön-kıble aranmaz. Dolayısıyla cemevlerinde uyulması gereken manevi değer kötülüklerden, kötü alılşkanlıklardan arınıp gönül birliğini sağlamaktır.  

Günümüz insanları, bilerek veya bilmeyerek veya bilinçaltı olarak inanç, siyaset ve ideoloji bir görmekteler. Öncelikle şunu belirtelimki bu canlarımız, burada yanılıyorlar. Çünkü inanç, insanın maneviyatiyle alakalı iken siyaset ve ideoloji, made boyutunda insanlarn hizmet aracıdır.  

Inanç, Hakk tarafında uyulması gereken ilahi maneviyat yasasiyken siyaset ve ideoloji halkın kendi ihtiyacı doğrultusunda tespit edilir ve uygulanır. Dolayısıyla hizmet edecek kişiler seçilir, yetki verilir ve yaptırılır. Yapmadıkları takdirde onların yerine başkaları seçilir. Inançta ise, bu böyle değildir. 

Cemevlerinde dikkat edilmesi gereken şahsi menfaat, şan şöhret, beklenti ve çıkar için insanların diline göre veya hoşuna gidecek sözleri, cümleleri değil doğru olanı anlatmak zorunluluğu söz konusudur. Çünkü yol, uludur. Dolayısıyla gönül kalsın, yol kalmasın ilkesi esastır.  

Cemevlerinde bilgilendirme panelleri, okuma geceleri, Hakk Muhammed Ali muhabbetleri sağlanmalı ve her çağın ilim irşad yuvaları olmalıdır. 

Eğer cemevelerinde yapılan hizmete bu doğrultuda yaklaşılırsa toplumsal birlik ve beraberlik sağlamış olur. Bunun aksisi, sorun ve problemlerden kurtulmak mümkün değildir. 

Önemli sorunlardan biri de inancı, ırkçılık seviyesine indirmektir. Türk, Alman, Fıransız, Kürt, Arap, Bulgar, vs. Alevileri olarak kendimizi, sınıflandırma sorunudur. Dahası kendini bir diğerinden üstün görme olayıdır. Oysa Alevilik, ırkların yolu değil kırkların yoludur.  

Dolayısıyla Muhammed Ali yolu, insanlık yoludur ve EVRENSELdir. Evrensel olan bir inanacı, nasıl olur da belli bir ırkın himayesine sokabiliyoruz? Insanlar ırkını tercih edemez, doğrulur. Inanç ise, tercihtir yani olunur.  

Diğer bir sorun ise, hatır için ayağa kalkmak ve hizmet etmektir. Bizce bu çok tehlikelidir. Her kes kendi inancını, kendisi için yaşar ve yaşamalıdır. Hiç kimse, inancını bir başkası için yaşamamalıdır. Dolayısıyla hatır için cemevine gidilmez, hizmet alnmaz ve Alevi olunmaz. Bunların olması için iman ve itikat esastır. Akılla doğru yapıldığının sonucuna varıp ve imanla da tastik edilmesi lazımdır.  

Diğer bir eksiklik ise senlik benlik, kıskançlık, çekememezlik, cemevlerini çıkarımıza basamak yapmak, yani Eline Diline Beline sahip olma ilkesidir. Cemevlerinde samimi, duyarlı ve hassas olunmalıdır. Ön yargılı olmayıp ve dedi koduya da yer verilmemelidir.  

Diğer bir önemli eksiklik ise Cem erkanında piknik havası yaratmak, sıradan hareketler, sesli konuşmalar, ikili muhabbetler, vs. Bunlara da dikkat edilmelidir. 

Sonuçta tüm bu eksikliklerin olmaması için her can kendine yönelmeli, kendini sorgulamalı ve gereken nefsi mücadeleyi yapması gerekir. Cemevlerimize sahip çıkalım. Cemeviyle bağdaşmayan unsurlara da müsade etmeyelim. Doğruyu savunan, gerçeği söyleyen kim olursa olsun ona sahip çıkılmalıdır. Gelin Canlar! Bireyleerin taraftarı olmak yerine biz diyen yüreklerin taraftarı olalım. Aşk ile, gerçeğin demine Huu...  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı= 

Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...